İçeriğe atla

çıkmak

Vikisözlük sitesinden
Ayrıca bakınız: Çıkmak

Türkçe

[düzenle]

Köken

[düzenle]

Osmanlı Türkçesi چیقمق sözcüğünden devralındı, Ana Türkçe *čïk- sözcüğünden devralındı.

Söyleniş

[düzenle]
  • IPA(anahtar): /t͡ʃɯk.ˈmak/
  • Heceleme: çık‧mak

Eylem

[düzenle]

çıkmak (üçüncü tekil şahıs geniş zaman çekimi çıkar)

  1. Gitmek, içeriden dışarıya varmak
    • Ortalık ağarırken bir arkadaşımla yorgun adımlarla konaktan çıktık. F. R. Atay
  2. Bir şeyin yukarısına doğru yürümek
    • Uzun, dik merdivenli bir yokuşu çıktık. R. H. Karay
  3. Herhangi bir durumda olduğu anlaşılmak
    • Alacaklı çıkmak. Borçlu çıkmak. Kârlı çıkmak.
  4. Ayrılmak, sıyrılmak
    • Bebeğin patiği çıktı.
  5. Vermeye katlanmak
    • Ümit KAFTANCIOĞLU, 2022 Altın Ekin, sayfa 147 , Dinozor Genç
      "Çık çocuğun parasını."
  6. Artmak, yükselmek
    • Fiyatlar çıktı.
  7. Ayın veya mevsimin geçmesi
    • Kış çıktı. Mart çıktı.
  8. Ay'ın veya Güneş'in görünmek
  9. Bulunduğu yeri bırakıp başka yere geçmek, taşınmak, ayrılmak, ilgisini kesmek
    • Mehmet EROĞLU, 2020 Yarım Kalan Yürüyüş, sayfa 63 , İletişim Yayınları
      "Üçümüz hafta sonları eve çıkınca o yalnız kalırdı."
  10. Elde edilmek, istihsal edilmek, sağlanmak
    • Bu mülakatımızdan esaslı bir netice çıkmadı. M. K. Atatürk
  11. Belirmek, tanınmak
    • Bir ilçe belediye başkanı hepsinden açıkgöz çıktı. M. İzgü
  12. Belli veya görünür bir durumda bulunmak
    • Tencerenin bakırı çıktı. Zayıflıktan kemikleri çıkmış.
  13. Binaya kat eklemek
    • Ayfer Tunç, 2014 Dünya Ağrısı, sayfa 61 , Can Yayınları
      "Küçük oğlu nişanlanınca üçüncü katı çıktı. Şimdi çatısı yapılmamış bina dördüncü katı çıkmasını bekliyor."
  14. Araştırmanın sonucunda bir şey bulmak
    • Sularda bakteri çıktı.
  15. Bir durumla ilgili niteliklerini kaybetmek, bir durumdan başka bir duruma geçmek
    • Çok sonra öğrenecek bunu. Çok sonra, çocukluktan çıkıp kocaman adam olduktan sonra. T. Dursun
  16. Bir iddia ile ortalıkta görünmek
    • Sen onun karşısına çapkın bir adam gibi çıktın. P. Safa
  17. Konun yetkililerce karara bağlanması
  18. Bir meslek veya bilim kurumunda okuyup yetişmek, mezun olmak
    • Çiçeği burnunda subay çıkar çıkmaz, ben size bir emir eri bulurum. H. Taner
  19. bir sebeple bulunulan yerden ayrılmak
    • Bu kahveden sıkıldın, ötekine çıkarsın, anladın mı? M. Ş. Esendal
  20. Bir şeyin düzeni bozulmak, eskisinden daha değişik, kötü bir hâle girmek
    • Ev, ev olmaktan çıktı.
  21. Bir yere ulaşmak, varmak
    • Karşı kaldırıma geçtiler, sağa sola saptılar, demir yoluna çıktılar. M. Ş. Esendal
  22. Bitmek, büyümek, sürmek
    • Bıyığı çıktı.
    • Ekinler çıkmaya başladı.
  23. Boy ölçüşmek, karşı gelebilmek
    • Güreşte ona çıkacak kimse yok.
  24. Bulunduğu yerden fırlamak, kopmak
    • Arabanın direksiyonu çıktı.
  25. Bulunmak, var olmak
    • Bayramın son günü her iki kadının da işleri çıkmıştı. O. C. Kaygılı
  26. Bulaşmak
    • Kravatın boyası gömleğe çıktı.
  27. Büyük abdestini bozmak
  28. Davranışta herhangi bir niteliği bulunmak
    • Akıllı çıktı da arkadaşına uymadı.
  29. Duyulmak, yayılmak
    • Başından beri gazetelerde enstitü hakkında havadisler çıkıyor. A. H. Tanpınar
  30. (matematik) Eksilmek
    • Dörtten iki çıkarsa iki kalır.
  31. Süresi dolduğunda ayrılmak
    • Cezaevinden çıkmak. Daireden çıkmak. Hastahaneden çıkmak.
  32. Erişmek, görmek
    • Aklı başında ama sabaha çıkamayacağına kalıbımı basarım. S. F. Abasıyanık
  33. Gelmek
    • Çok geçmeden haber çıkacağını kadınlık insiyakıyla derhâl sezmişti. R. H. Karay
  34. Gerçekleşmek
  35. Karaya ayak basmak
    • 1919 senesi Mayıs'ının on dokuzuncu günü Samsun'a çıktım. M. K. Atatürk
  36. Mal olmak
    • Bu ev dört milyara çıktı.
  37. Meydana gelmek
    • Uygunsuz dediğim vakalardan biri bir salon oyunu yüzünden çıkmıştır. R. N. Güntekin
  38. Niteliğinin sonradan anlaşılması
  39. Olmak, oluşmak, teşekkül etmek
    • Fırtına çıkmak. Soğuk çıkmak.
  40. Oyunda herhangi bir rolü oynamak
  41. Piyasaya sürülmek
  42. Sesini yükseltmek
  43. Talihine veya payına düşmek, isabet etmek, vurmak
    • Arkadaşa piyango çıkmış. Bize yine gezi çıktı. Bu işten size de bir şey çıkar.
  44. Unutmak
    • O söz hatırımdan çıkmadı.
  45. Verilmek
    • Emir çıkmak. Maaş çıkmak.
  46. Yapılmak, yürümek
    • Bu dairede işler kolay çıkmaz.
  47. Yayılmak
    • Lağımdan pis kokular çıkıyor.
  48. Yayımlanmak
    • Yeni çıkmış Fransızca bir iki kitap bulunurdu. Y. Z. Ortaç
  49. Yeni yetişip satışa sunulmak
    • Çilek daha çıkmadı. Erik çıkmış.
  50. Yerinden oynamak
    • Fukaranın hem sağ bileği çıkmış hem davulu patlamıştı. R. N. Güntekin
  51. Yetişecek ölçüde olmak
    • Didem MADAK, 2015 Ah'lar Ağacı, sayfa 16
      "Benim yokluğumdan dünyaya/Bir elbise çıkar sanmıştım."
  52. Yetkili birinin makamına iş için gitmek
    • Arsız ve aptal mahalle çocuğu rolüne çıkmıştı. B. R. Eyuboğlu
  53. (mecaz) harcamak zorunda kalmak
    • Paradan çıkmak. Bin liradan çıktım.
  54. (sosyoloji) flört etmek
    • Sevim, senden başka bir kızla çıkmadım. A. İlhan

Çekimleme

[düzenle]

Zıt anlamlılar

[düzenle]

Alt kavramlar

[düzenle]

Atasözleri

[düzenle]

Deyimler

[düzenle]

Türetilmiş kavramlar

[düzenle]

Çeviriler

[düzenle]

Kaynakça

[düzenle]