çıkmak
Gezinti kısmına atla
Arama kısmına atla
Düzenleme yapıldıktan sonra bu not silinmelidir.
![]() |
Ayrıca bakınız: Çıkmak |
Türkçe[düzenle]
Söyleniş[düzenle]
Heceleme[düzenle]
- Heceleme: çık‧mak
Yazılışlar[düzenle]
Eylem[düzenle]
çıkmak (üçüncü tekil şahıs geniş zaman çekimi çıkar) -ar
- içeriden dışarıya varmak, gitmek
- Ortalık ağarırken bir arkadaşımla yorgun adımlarla konaktan çıktık. - F. R. Atay
- elde edilmek, sağlanmak, istihsal edilmek
- Bu mülakatımızdan esaslı bir netice çıkmadı. - Atatürk
- bir meslek veya bilim kurumunda okuyup yetişmek, mezun olmak
- Çiçeği burnunda subay çıkar çıkmaz, ben size bir emir eri bulurum. - H. Taner
- bulunduğu yeri bırakıp başka yere geçmek, taşınmak, ayrılmak, ilgisini kesmek
- Yeni evimizden çıkıp eski evimize taşındık. - Y. Z. Ortaç
- süresi dolduğunda ayrılmak
- Daireden çıkmak. Hastaneden çıkmak. Cezaevinden çıkmak.
- yapılmak, yürümek
- Bu dairede işler kolay çıkmaz.
- yetişecek ölçüde olmak
- Bu kumaştan bir palto çıkar mı?
- eksilmek
- Dörtten iki çıkarsa iki kalır.
- meydana gelmek
- Uygunsuz dediğim vakalardan biri bir salon oyunu yüzünden çıkmıştır. - R. N. Güntekin
- sıyrılmak, ayrılmak
- Bebeğin patiği çıktı.
- herhangi bir durumda olduğu anlaşılmak
- Borçlu çıkmak. Kârlı çıkmak. Alacaklı çıkmak.
- bir durumla ilgili niteliklerini yitirmek, bir durumdan başka bir duruma geçmek
- Çok sonra öğrenecek bunu. Çok sonra, çocukluktan çıkıp kocaman adam olduktan sonra. - T. Dursun K
- bir şeyin yukarısına doğru yürümek
- Uzun, dik merdivenli bir yokuşu çıktık. - R. H. Karay
- bir inceleme, bir araştırma sonucu bulmak
- Sularda bakteri çıktı.
- yetkili birinin makamına iş için gitmek
- Arsız ve aptal mahalle çocuğu rolüne çıkmıştı. - B. R. Eyuboğlu
- talihine veya payına düşmek, isabet etmek, vurmak
- Arkadaşa piyango çıkmış. Bize yine gezi çıktı. Bu işten size de bir şey çıkar.
- bir konu yetkililerce karara bağlanmak
- mal olmak
- Bu ev dört milyara çıktı.
- oyunda herhangi bir rolü oynamak
- Arsız ve aptal mahalle çocuğu rolüne çıkmıştı. - B. R. Eyuboğlu
- bir yere ulaşmak, varmak
- Karşı kaldırıma geçtiler, sağa sola saptılar, demir yoluna çıktılar. - M. Ş. Esendal
- karaya ayak basmak
- 1919 senesi Mayıs'ının on dokuzuncu günü Samsun'a çıktım. - Atatürk
- yayılmak, duyulmak
- Başından beri gazetelerde enstitü hakkında havadisler çıkıyordu. - A. H. Tanpınar
- olmak, bulunmak, var olmak
- Bayramın son günü her iki kadının da işleri çıkmıştı. - O. C. Kaygılı
- bir iddia ile ortalıkta görünmek
- Sen onun karşısına çapkın bir adam gibi çıktın. - P. Safa
- yayılmak
- Lağımdan pis kokular çıkıyor.
- karşı gelebilmek, boy ölçüşmek
- Güreşte ona çıkacak kimse yok.
- buluşmak
- Kravatın boyası gömleğe çıktı.
- binaya kat eklemek
- Evin ikinci katını çıkmadan havalar bozuldu.
- bir sebeple bulunulan yerden ayrılmak
- Bu kahveden sıkıldın, ötekine çıkarsın, anladın mı? - M. Ş. Esendal
- niteliği sonradan anlaşılmak
- Eyvah, bu da ötekiler gibi soysuz çıktı. - R. N. Güntekin
- belirmek, tanınmak
- Bir ilçe belediye başkanı hepsinden açıkgöz çıktı. - M. İzgü
- davranışta herhangi bir niteliği bulunmak
- Akıllı çıktı da arkadaşına uymadı.
- yerinden oynamak
- Fukaranın hem sağ bileği çıkmış hem davulu patlamıştı. - R. N. Güntekin
- görünür veya belli bir durumda bulunmak
- Tencerenin bakırı çıktı. Zayıflıktan kemikleri çıkmış.
- oluşmak, olmak
- Fırtına çıkmak. Soğuk çıkmak.
- piyasaya sürülmek
- bitmek, büyümek, sürmek
- Ekinler çıkmaya başladı. Bıyığı çıktı.
- verilmek
- Maaş çıkmak. Emir çıkmak.
- ay veya mevsim geçmek
- Mart çıktı. Kış çıktı.
- yeni yetişip satışa sunulmak
- Erik çıkmış. Çilek daha çıkmadı.
- yükselmek, artmak
- Fiyatlar çıktı.
- artırmak, fiyatı yükseltmek
- sesini yükseltmek
- büyük abdest bozmak
- giderilmek, yok olmak
- Leke çıktı.
- unutmak
- O söz benim hatırımdan çıkmadı.
- Ay, Güneş görünmek
- Hava açılmış, ay çıkmıştı. - R. H. Karay
- Güneş seni ısıtmak için çıkıyordu. - Y. K. Karaosmanoğlu
- yayımlanmak
- Yeni çıkmış Fransızca bir iki kitap bulunurdu. - Y. Z. Ortaç
- gelmek
- Çok geçmeden haber çıkacağını kadınlık insiyakıyla derhâl sezmişti. - R. H. Karay
- gerçekleşmek
- İnsanın her gördüğü rüya çıkmaz ya! - M. Ş. Esendal
- bulunduğu yerden fırlamak, kopmak
- Arabanın direksiyonu çıkmak.
- bir şeyin düzeni bozulmak, eskisinden daha değişik, kötü bir duruma girmek
- Ev, ev olmaktan çıktı.
- (toplum bilimi) flört etmek
- Sevim, senden başka bir kızla çıkmadım. - A. İlhan
- erişmek, görmek
- Aklı başında ama sabaha çıkamayacağına kalıbımı basarım. - S. F. Abasıyanık
- (mecaz) harcamak zorunda kalmak
- Paradan çıkmak. Bin liradan çıktım.
- (-i) vermeye katlanmak
- Çık bakalım paraları!
Sözcük birliktelikleri[düzenle]
Çeviriler[düzenle]
|
Karşıt anlamlılar[düzenle]
Türetilmiş kavramlar[düzenle]
Kaynakça[düzenle]
- Türk Dil Kurumu: "çıkmak"
Eski Türkçe[düzenle]
Bu sözcüğün, biçim ve içerik olarak Vikisözlük standartlarına ulaşması için elden geçirilmesi gerekmektedir.
Madde düzenleme ve Vikisözlük standartları ile ilgili bilgi
Bu sözcükte ayrıca şu sorunlar da bulunmaktadır:
- Bu söz(cük), ait olduğu dilin kullandığı Eski Türkçe alfabesinde yazılmamıştır.