yemek
Konu başlıkları
Türkçe[düzenle]
Ad[düzenle]
yemek (belirtme hâli yemeği, çoğulu yemekler)
- (yiyecekler) yenmek için pişirilip hazırlanmış yiyecek, aş, taam, ekmek
- Yemekten sonra lokantalı vagondan birer de kahve getirttiler. - M. Ş. Esendal
- yemek yeme, karın doyurma işi
- Yemekten sonra gocuğuna sarar yatırırdı beni. - N. Cumalı
- günün belli saatlerinde yenilen gıda
- misafirlere yiyecek verilerek yapılan ağırlama
- Pek protokolcü olduğu için yemek sessiz geçiyordu. - F. R. Atay
Söyleniş[düzenle]
- IPA: /jeˈmec/
Heceleme[düzenle]
- Heceleme: ye·mek
Köken[düzenle]
Deyimler[düzenle]
Kaynakça[düzenle]
Türk lehçeleri[düzenle]
Çeviriler[düzenle]
Üst kavramlar[düzenle]
Türetilmiş kavramlar[düzenle]
Eylem[düzenle]
yemek -r
- [1] ağızda çiğneyerek yutmak
- Adam o kadar çabuk yiyor ki hizmetçi ekmek yetiştiremiyor. - B. Felek
- [2] aşındırmak, kemirmek, oymak, delmek
- Neclâ onun böyle kendinden geçercesine çalıştığını gördükçe üzüntüden tırnaklarını yiyor. - H. Taner
- [3] ısırmak
- Sivrisinekler çocuğun kollarını yemiş.
- [4] batmak, çizmek, kaşındırmak, dalamak
- [5] hoşa gitmeyen kötü bir duruma uğramak, tutulmak
- Kendini topladı ama fena yerinden gagayı yedi sanırım... - M. Ş. Esendal
- [6] hakkı olmayan ve kendisine yasak edilmiş bulunan bir şeyi kabul etmek
- Haram yemek. Rüşvet yemek.
- [7] harcamak, tüketmek, bitirmek
- Mirası sen yedin, zahmeti ben çekiyorum diye latife ediyordu. - M. Ş. Esendal
- [8] yasal yoldan cezalandırılmak
- [9] birine alacağını vermemek, ödememek
- Bu adam benim yüz bin liramı yedi.
- [10] başkasının parasını harcamak
- Dalkavuklar çok parasını yemişler.
- [11] harcanmak, kullanılmak, sarf edilmek
- Yapımına başlanan bu yapı günde 5 ton çimento yiyor.
- [12] sürekli üzmek, tedirgin etmek
- Bu dert beni yiyor.
- [13] gücünü kırmak, perişan etmek, mahvetmek
- {14] kandırmak
- Bizi yemek, sana mı kaldı.
Söyleniş[düzenle]
- IPA: /jeˈmec/
Heceleme[düzenle]
- Heceleme: ye·mek