İçeriğe atla

vermek

Vikisözlük sitesinden

Türkçe

[değiştir]

Köken

[değiştir]
Osmanlı Türkçesi ويرمك(verme + -k).

Söyleniş

[değiştir]

Eylem

[değiştir]

vermek (üçüncü tekil şahıs geniş zaman çekimi verir)

  1. atfetmek, ondan bilmek
    Bilgin'in bu çekingen tavırlarını kusurlu ve zayıf oluşuna verdi. — F. R. Atay
  2. ayırmak, harcamak
    Bu esere çok emek verdi.
  3. bırakmak veya bağışlamak
  4. bir şey üzerinde etki yapmak, şeklini değiştirmek
    Balçığa şekil vermek hiç hoşuma gitmemişti.
  5. bitki ve ağaç, ürün üretmek
    Dal budak saldı, yemiş vermeye başladı. — R. E. Ünaydın
  6. cinsî yönden kendisini kullandırmak
  7. çevirmek, döndürmek, yöneltmek
    Arabanın burnunu en tenha kahvelerden birinin önünde rıhtıma verdiler. — A. İlhan
  8. dayamak
    Duvara sırtını verip çömeldi. Gözünü hamamcının geleceği yola çiviledi. — A. Sayar
  9. doğurmak
    Kezban, ona yedi evlat vermişti.
  10. düşünce veya bilgi anlatan şeyleri başkalarına iletmek, bildirmek
    Geçenlerde bir derginin, 'Eski ünlüler ne yapıyor?' adlı bir röportajına verdiği cevapları okudum. — H. Taner
  11. elinde, üzerinde veya yakınında olan bir şeyi birisine eriştirmek, iletmek
    Okumadığım zaman tavukların bahçesindeyim, yemlerini ben veririm. — Ö. Seyfettin
  12. hepsini herhangi bir hâle sokmak
    Yine ortalığı velveleye verdin!
  13. herhangi bir şey ortaya çıkarmak, oluşturmak
    Kendisi de muhakkak artistlerden, güzel eser veren, güzel konuşan, hayalleri işlek adamlardan hoşlanıyor. — R. H. Karay
  14. herhangi bir hâle sebebiyet vermek
    Kendilerine iyi bir çalışma fırsatı verdim. — Y. K. Karaosmanoğlu
  15. kadını, kızı biriyle evlendirmek
    Uzun Osman, Zeynep'le Süleyman'a ikisini birbirine vereceğini söylediği zaman şaşmadılar. — H. E. Adıvar
  16. katmak, kazandırmak
    Zencefil, bu yemeğe çok güzel tat verdi.
  17. sahip olmasını sağlamak
  18. tespit etmek
    Muayenehaneden saat 15.15'e randevu vermişler.
  19. ödemek
    Haydi … arabaya atlayın… Köşkten parayı verirler. — P. Safa
  20. yaymak
    Mum ışık vermiyor, kendini bile aydınlatıyordu.
  21. (ticaret) satmak
    Ucuz pahalı deme de ver gitsin; ver de kurtul.

Çekimleme

[değiştir]

Zıt anlamlılar

[değiştir]

Alt kavramlar

[değiştir]

Atasözleri

[değiştir]

Deyimler

[değiştir]

Türetilmiş kavramlar

[değiştir]

Çeviriler

[değiştir]

Kaynakça

[değiştir]

Yardımcı eylem

[değiştir]

vermek

  1. kök veya gövdeleri sonuna /-i, -u/ zarf-fiil eki almış fiillere gelerek tezlik bildiren birleşik fiiller oluşturur
    Alıvermek, dizivermek, görüvermek, yapıvermek.