İçeriğe atla

çıkarmak

Vikisözlük sitesinden

Türkçe

[düzenle]

Söyleniş

[düzenle]
IPA(anahtar): /t͡ʃɯ.caɾ.ˈmac/
Heceleme: çı‧kar‧mak

Eylem

[düzenle]

çıkarmak (üçüncü tekil şahıs geniş zaman çekimi çıkarır)

Vikipedi
Vikipedi
çıkarmak hakkında Türkçe Vikipedi'de ansiklopedik bilgi bulabilirsiniz.
  1. acı, hırs, öfke v.s.'nin zararını çektirmek
    Öfkesini benden çıkardı.
  2. anlamak, ne olduğunu bilmek, sezmek
  3. ayakkabı, giysi v.s.'ni vücuttan ayırmak, soymak
    İhtiyar hatun, onun ayakkabılarını ve ceketini çıkarıp çekilip gitmişti. - Sait Faik Abasıyanık
  4. birinin veya bir şeyin çıkmasını sağlamak, çıkmasına sebep olmak
  5. boşaltmak
    • Sait Faik Abasıyanık, 1970 Bütün Eserleri 1 Semaver Sarnıç, sayfa 12 , Bilgi Yayınevi
      "Gözleri yandı, yandı, bir damla yaş çıkarmadı."
    • 'Karşıki kıyıda yün denkleri çıkaran gemiye haykırdık, işaretler ettik. . Refik Halit Karay
  6. bulmak, ortaya koymak
    Yalanını çıkarmak zor olmadı.
    Yanlışını çıkarınca ânîden kıpkırmızı olmuştu.
  7. elde etmek, sağlamak
    Ekmeğini taştan çıkaran Mustafa, o münbit olmayan, çorak toprağı tırnaklarıyla sürdü.
  8. fotoğraf çektirmek
  9. gibi göstermek, bir davranış yüklemek
    Generali suçlu çıkarmaya çalıştılar, ama muvaffak olamadılar.
    Yalancı şahitler bulup onu hırsız çıkarmaya çalıştılar.
  10. gidermek
    Lekeyi çıkarmak, o kimyevî maddeyle kolay olmuştu.
  11. göndermek, yollamak
    Bir adam çıkarıp oğlunu yanına getirtti.
  12. göstermek
    Sosyeteye bir ustabaşıyı kocam diye çıkaracaksın. - Mehmed Şevket Esendal
  13. hatırlamak
    Adamı nereden tanıdığımı tam olarak çıkarmaya çalıştım. . Necati Cumalı
  14. ilgisini keserek uzaklaştırmak
  15. resim yapmak
  16. sonunu getirmek
    • Ayfer Tunç, 2014 Dünya Ağrısı, sayfa 189 , Can Yayınları
      "Kalan kömürle bu kışı çıkarırsak iyi."'
  17. söylemek
    Bu dedikoduyu ortaya mutlak bizim arkadaş çıkarmıştır. . Osman Cemal Kaygılı
  18. sunmak
    Misafirlere yemekten sonra çerez çıkardı.
  19. üretmek, yapmak
    Bu terzi çok iş çıkarıyor.
  20. yayımlamak
    Gençlerin tenkitlerini gördü, yeni çıkardıkları edebiyat tarihlerini karıştırdı. - Orhan Seyfi Orhon
  21. (aritmetik) üçüncü bir sayı elde etmek üzere belli bir sayıdan, daha az değerli başka bir sayı kadar birim eksiltmek, mahsup etmek, tarh etmek
    zıt anlamlılar: çıkarmamak, toplamak
  22. (fizyoloji) sindirim yolundan dışarı atmak
    eş anlamlısı: kusmak
    Sonunda dayanamayıp o gece ne yediyse çıkardı. - İhsan Oktay Anar
  23. (müzik) bir müzik parça notalarıyla çalmak
    Yeni öğrendiği bir tangoyu piyanoda tek parmakla çıkarmaya çalışan İlhami… - Hâldun Taner
  24. (')

Çekimleme

[düzenle]

Zıt anlamlılar

[düzenle]

çıkarmamak, sokmak

Alt kavramlar

[düzenle]

Deyimler

[düzenle]

arabasını düze çıkarmak, gözden gönülden çıkarmak, günah çıkarmak, haç çıkarmak, hadise çıkarmak

Türetilmiş kavramlar

[düzenle]

çıkarabilmek, çıkaradurmak, çıkarayazmak, çıkarılmak, çıkartmak

Çeviriler

[düzenle]

Kaynakça

[düzenle]

Eski Türkçe

[düzenle]
Düzenleme yapıldıktan sonra bu not silinmelidir.

Eylem

[düzenle]
  1. çıkarmak