vermek
Görünüm
Türkçe
[düzenle]Köken
[düzenle]Osmanlı Türkçesi ویرمك (virmek, vermek) sözcüğünden devralındı, Eski Anadolu Türkçesi ویرمك (vẹrmek) sözcüğünden devralındı, Ana Türkçe *bēr- sözcüğünden devralındı.
Söyleniş
[düzenle]Eylem
[düzenle]vermek (üçüncü tekil şahıs geniş zaman çekimi verir)
- atfetmek, ondan bilmek
- Bilgin'in bu çekingen tavırlarını kusurlu ve zayıf oluşuna verdi. - Fâlih Rıfkı Atay
- ayırmak, harcamak
- Bu esere çok emek verdi.
- bırakmak veya bağışlamak
- bir şey üzerinde etki yapmak, şeklini değiştirmek
- Balçığa şekil vermek hiç hoşuma gitmemişti.
- bitki ve ağaç, ürün üretmek
- Dal budak saldı, yemiş vermeye başladı. - Mehmet Ruşen Ünaydın
- cinsî yönden kendisini kullandırmak
- çevirmek, döndürmek, yöneltmek
- Arabanın burnunu en tenha kahvelerden birinin önünde rıhtıma verdiler. - Attilâ İlhan
- dayamak
- Duvara sırtını verip çömeldi. Gözünü hamamcının geleceği yola çiviledi. - Abbas Sayar
- doğurmak
- Kezban, ona yedi evlat vermişti.
- düşünce veya bilgi anlatan şeyleri başkalarına iletmek, bildirmek
- Geçenlerde bir derginin, 'Eski ünlüler ne yapıyor?' adlı bir röportajına verdiği cevapları okudum. - Hâldun Taner|H. Taner}}
- elinde, üzerinde veya yakınında olan bir şeyi birisine eriştirmek, iletmek
- Okumadığım zaman tavukların bahçesindeyim, yemlerini ben veririm. - Ömer Seyfettin
- hepsini herhangi bir hâle sokmak
- Yine ortalığı velveleye verdin!
- herhangi bir şey ortaya çıkarmak, oluşturmak
- Kendisi de muhakkak artistlerden, güzel eser veren, güzel konuşan, hayalleri işlek adamlardan hoşlanıyor. - Refik Halit Karay|R. H. Karay}}
- herhangi bir hâle sebebiyet vermek
- Kendilerine iyi bir çalışma fırsatı verdim. - Yakup Kadri Karaosmanoğlu
- kadını, kızı biriyle evlendirmek
- Uzun Osman, Zeynep'le Süleyman'a ikisini birbirine vereceğini söylediği zaman şaşmadılar. - Hâlide Edib Adıvar
- katmak, kazandırmak
- Zencefil, bu yemeğe çok güzel tat verdi.
- sahip olmasını sağlamak
- Ayfer TUNÇ, 2014 Dünya Ağrısı, sayfa 152
- "Özgür de bir mail adresi almış, geçen gün Madenci'ye verdiğini duydu."
- Ayfer TUNÇ, 2014 Dünya Ağrısı, sayfa 152
- tespit etmek
- Muayenehaneden saat 15.15'e randevu vermişler.
- ödemek
- Haydi … arabaya atlayın… Köşkten parayı verirler.' - Peyami Safa
- yaymak
- Mum ışık vermiyor, kendini bile aydınlatıyordu.
- (ticaret) satmak
- Ucuz pahalı deme de ver gitsin; ver de kurtul.
Çekimleme
[düzenle]vermek eyleminin çekimi
Zıt anlamlılar
[düzenle]Deyimler
[düzenle]açık bono vermek, ata et, ite ot vermek, akıl vermek, ateş vermek, ateşe vermek, baş başa vermek, biçim vermek, çeşni vermek, çocuk vermek, delinin eline değnek vermek, emek vermek, evlat vermek, gönül vermek, gözdağı vermek, haber vermek, hareket vermek, heyecana vermek, hız vermek, ısı vermek, ışık vermek, isim vermek, karar vermek, kız vermek, korku vermek, nefes vermek, para vermek, randevu vermek, ses vermek, şehit vermek, şekil vermek, tat vermek velveleye vermek zaman vermek
Türetilmiş kavramlar
[düzenle]Çeviriler
[düzenle]çeviriler
|
Kaynakça
[düzenle]- Türk Dil Kurumuna göre "vermek" maddesi
Atasözleri
[düzenle]Yardımcı eylem
[düzenle]vermek
Kategori:
- Osmanlı Türkçesi kökenli Türkçe sözcükler
- Osmanlı Türkçesinden devralınan Türkçe sözcükler
- Eski Anadolu Türkçesi kökenli Türkçe sözcükler
- Eski Anadolu Türkçesinden devralınan Türkçe sözcükler
- Ana Türkçe kökenli Türkçe sözcükler
- Ana Türkçeden devralınan Türkçe sözcükler
- Türkçe 2 heceli sözcükler
- Türkçe IPA okunuşu olan sözcükler
- Türkçe ses dosyaları olan sözcükler
- Türkçe sözcükler
- Türkçe eylemler
- Türkçede ticaret
- Türkçe yardımcı eylemler