kapamak
Görünüm
Türkçe
[düzenle]Söyleniş
[düzenle]Heceleme
[düzenle]- Heceleme: ka‧pa‧mak
Eylem
[düzenle]kapamak (üçüncü tekil şahıs geniş zaman çekimi kapar)
- bir açıklığı örtmek için, bir şeyi, açık yerin üzerine getirmek
- Hasan, yıldırımla vurulmuş gibi hemen kapıyı kapadı, kaçtı. - H. E. Adıvar
- hava bulutlarla kaplanmak, sıkıntılı bir hâl almak
- bir şeyin görünmesine engel olmak
- Bu yapı manzarayı kapadı.
- geçişi engellemek
- Kar yolu kapamıştı.
- tıkamak, içini doldurmak
- Çukuru kapamak.
- su, elektrik gelişini kesmek
- Elektriği kapadı.
- çalışamaz, görev ve iş yapamaz duruma getirmek
- Fabrikayı kapamışlar. Gazeteyi kapadılar.
- üzerinde durmamak, bir şey üzerinde konuşmayı bırakmak
- O konuyu kapayalım.
- bir yere sokup dışarı çıkmasına engel olmak, hapsetmek
- Zengin kadını tımarhaneye koymadılar, buraya, çiftliğe getirip kapadılar. - H. R. Gürpınar
- ortalıktan alıp saklamak
- Vurguncular kumaşları kapamışlar.
- karşılamak, denk gelmek
- Bu ikramiye borçlarımı kapar.
Deyimler
[düzenle]ağzına kaygan kapamak, gedik kapamak, kapıları kapamak port kapamak
Türetilmiş kavramlar
[düzenle]Çeviriler
[düzenle]çeviriler
|
Kaynakça
[düzenle]- Türk Dil Kurumuna göre "kapamak" maddesi
Çağatayca
[düzenle]Eylem
[düzenle]Kaynakça
[düzenle]- KÚNOS, Dr. Ignaz (1902). Şeyh Süleyman Efendi, Çağatayca-Osmanlıca Sözlük. Budapeşte: Section Orientale de la Société Ethnographique Hongroise.