İçeriğe atla

can

Vikisözlük sitesinden
Ayrıca bakınız: CAN, Can, Çan, çan

Türkçe

[düzenle]

Söyleniş

[düzenle]
IPA(anahtar): /ˈd͡ʒan/
Heceleme: can

Köken

[düzenle]
Osmanlı Türkçesi جان, Farsça جان.

can (belirtme hâli canı, çoğulu canlar)

  1. (felsefe) insan ve hayvanlarda yaşamayı sağlayan ve ölümle vücuttan ayrılan madde dışı varlık, can kuşu, ruh
    Canı yok edecek olan yine kendisidir. - Nezahat Özcan
  2. birey, ferd; kişi, şahıs
    Benimle beraber dört canız.-- - Falih Rıfkı Atay
  3. canlı olma hâli
    eş anlamlıları: dirilik, güç
    Her şeyde bu mevsime mahsus bir can, bir dirilik kendini gösteriyordu. M. Ş. Esendal
  4. gönül
    Çirkin bana kurban, ben de güzele. Can sever güzeli, maldan ziyade. Karacaoğlan
  5. insan ve hayvanlarda yaşamayı sağlayan ve ölümle vücuttan ayrılan madde dışı varlık
    eş anlamlıları: can kuşu, ruh
    Canı yok edecek olan yine kendisidir. N. Özcan
  6. insanın hislerine taşıyan âlemi
    Çirkin bana kurban, ben de güzele
    Can sever güzeli, maldan ziyade
  7. insanın kendi varlığı, özü
    Bir kedi yavrusunu kurtarmak için ipe sarılıp kuyuya iner, canımı tehlikeye koyardım. R. N. Güntekin
  8. sevgi ve yakınlık hissiyle kendisine bağlanılan
    Alphonse Daudet ilk gençliğimin can yazarlarından biri idi. T. Buğra
  9. (din, tarikat) Bektaşilik ve Mevlevîlikte tarikat kardeşi
    Şeyh çıkınca oradaki canlar da sırasıyla yürüyüp kapıya gelince dönüp baş kestikten sonra dışarı çıkarlar. A. H. Çelebi

Çekimleme

[düzenle]

Deyimler

[düzenle]

Azrail'e bir can borcu olmak, can acısı, can alıcı nokta, can atmak, can borcu, can borcunu ödemek, can ciğer, can ciğer kuzu sarması, can çabası, can damarı, can düşmanı, can evi, can gözdesi, can havli, can güvenliği, can korkusu, can kuşu, can simidi, can vermek, can yeleği, can yoldaşı, can kulağı ile dinlemek, can kuşu, can leğeni, can noktası, can pazarı, can sağlığı, can sıkıcı, can sıkıntısı, can sohbeti, can tahtası, canla başla çalışmak, daha iyisi can sağlığı, seninki can da benimki patlıcan mı?


Türetilmiş kavramlar

[düzenle]

canca, canken, canla, canlı, cansa, cansız, cansiperane, heyecan

Çeviriler

[düzenle]

Ön ad

[düzenle]

can (karşılaştırma daha can, üstünlük en can)

  1. çok içten, sevimli, sevilen, şirin
    Alphonse Daudet, ilk gençliğimin can yazarlarından biri idi. T. Buğra

Çeviriler

[düzenle]

Kaynakça

[düzenle]

Atasözleri

[düzenle]

Azerice

[düzenle]

Söyleniş

[düzenle]
Heceleme: can

Köken

[düzenle]
Farsça جان

can

  1. can

Gagavuzca

[düzenle]

Söyleniş

[düzenle]
Heceleme: can

Köken

[düzenle]
Farsça جان

can

  1. can

Galiçyaca

[düzenle]

Söyleniş

[düzenle]
Heceleme: can

can

  1. (köpekgiller) köpek, it

İngilizce

[düzenle]

Söyleniş

[düzenle]
Heceleme: can

Yardımcı eylem

[düzenle]

geçmiş zaman: could, olumsuz: can not, cannot veya can't

  1. bir şeyi yapabilmek, yapmaya gücü, yeteneği veya imkânı olmak
    They can run fast. — Hızlı koşabilirler.
    I could hear footsteps. — Ayak sesleri duyabiliyordum.
  2. bir şeyi yapmaya hakkı veya yetkisi, izni olmak
    You can use the phone. — Telefonu kullanabilirsin(iz).
  3. birisinden bir şey yapmasını isterken kullanılır: -bilir misin(iz)?
    Can you open the window? — Camı açabilir misin(iz)?

Oksitanca

[düzenle]

Söyleniş

[düzenle]
Heceleme: can

can

  1. (köpekgiller) köpek, it

Tatarca

[düzenle]

Söyleniş

[düzenle]
Heceleme: can

can

  1. can

Zazaca

[düzenle]

Söyleniş

[düzenle]
Heceleme: can

Köken

[düzenle]
Farsça جان.

can e

  1. can