dokunmak
Görünüm
Türkçe
[düzenle]Eylem
[düzenle]dokunmak (üçüncü tekil şahıs geniş zaman çekimi dokunur)

- nesnelerin sıcaklık, soğukluk, sertlik, yumuşaklık vb. niteliklerini derinin altındaki sinir uçları aracılığıyla duymak, değmek, el sürmek, temas etmek
- Bir elektrik zilinin düğmesine dokunduk. - A. Haşim
- karıştırmak
- Bu kâğıtlara kimse dokunmasın.
- almak, kullanmak, el sürmek
- Buğdaydan, bulgurdan ne varsa kimse dokunmuyor, daha zor günlere saklıyordu. - N. Araz
- sağlığını bozmak
- Bu yemek bana dokunur. Bu hava dokundu.
- insanın içine işlemek, duygulandırmak, etkilemek, koymak, batmak
- Ümit KAFTANCIOĞLU, 2022 Altın Ekin, sayfa 17 , Dinozor Genç
- "Köyü bırakmak, anamı babamı bırakmak dokunurdu bana."
- Ümit KAFTANCIOĞLU, 2022 Altın Ekin, sayfa 17 , Dinozor Genç
- ilişkin, ilgili olmak, değinmek
- Eğitim konusuna dokunan bir yazı.
- hafifçe değmek
- Rüzgâr estikçe dal antene dokunuyor.
- onur, anlayış vb. ile uyuşmaz bir durum ortaya çıkmak
- tedirgin etmek, sataşmak
- Bu karıncaya dokunmayan çocuk o kocaman adamın oracıkta pestilini çıkaracaktı. - S. F. Abasıyanık
Deyimler
[düzenle]Çeviriler
[düzenle]Kaynakça
[düzenle]- Türk Dil Kurumuna göre "dokunmak" maddesi