akmak
Görünüm
Türkçe
[düzenle]Eylem
[düzenle]

akmak (üçüncü tekil şahıs geniş zaman çekimi akar)
- Sıvı maddelerin veya çok ince taneli katı maddelerin bir yerden başka bir yere doğru gitmesi
- Eskiden Sakarya, bu köprünün altından akarmış. - Sait Faik Abasıyanık
- Bir kabın veya yerin içindeki veya üstündeki sıvıyı sızdırması
- Ayfer Tunç, 2018 Âşıklar Delidir ya da Yazı Tura, sayfa 334 , Can Yayınları
- "Kiremitleri kırık, çatıları akan her biri yirmi otuz yıllık evlerden bazılarının bodrum katlarını sel bastı."
- Ayfer Tunç, 2018 Âşıklar Delidir ya da Yazı Tura, sayfa 334 , Can Yayınları
- (mecaz) art arda ve toplu olarak gitmek
- Öfkeli insanlar, el ele, omuz omuza Taksim'e doğru akıyorlardı. - Yusuf Ziya Ortaç
- kumaşın yıpranıp ipliklerinin erimeye başlaması
- Çarşafın kumaşı da yer yer akmış, buruşmuştu. - Refik Halit Karay
- boyanın birbirine karışması
- sürüp gitmek
- Nedim divanında bir kaside vardır, müjgân üstüne, hicran üstüne, umman üstüne kafiyeleri ve redifleriyle akar. - Yahya Kemal Beyatlı
- Süzülmek, kaymak, kayarak geçmek.
- Ümit KAFTANCIOĞLU, 2022 Altın Ekin, sayfa 47 , Dinozor Genç
- "Hemen yorganın altına aktım, uyudum."
- Ümit KAFTANCIOĞLU, 2022 Altın Ekin, sayfa 47 , Dinozor Genç
- (mecaz) zamanın çabuk geçmesi
- (mecaz) karışmak, katılmak
- (argo) çabucak savuşmak, ortadan kaybolmak
Çeviriler
[düzenle]Kaynakça
[düzenle]- Türk Dil Kurumuna göre "akmak" maddesi
- Kubbealtı Lugatı: "akmak"
Dış Bağlantılar
[düzenle]Eski Türkçe
[düzenle]Eylem
[düzenle]- akmak
Kırgızca
[düzenle]Ön ad
[düzenle]akmak
Türkmence
[düzenle]Eylem
[düzenle]akmak
- akmak