takmak
Görünüm
Türkçe
[düzenle]Eylem
[düzenle]takmak (üçüncü tekil şahıs geniş zaman çekimi takar)
- Bir şeyi başka bir yere uygun bir biçimde tutturmak, iliştirmek, geçirmek
- Gözlüğünü takıp masaya eğildi. - R. H. Karay
- Düğün vb. törenlerde takı armağan etmek
- Geline pırlanta yüzük takmışlar.
- Ad, lakap koymak
- Ona bu adı kim takmıştır, ne zaman takmıştır, bilemiyor. - H. Taner
- Kuşanmak
- Kılıç takmak.
- Kendisiyle birlikte götürmek, yanına almak veya arkasından izletmek
- Arabaya hafiye kıyafetinde polis memurları da takıyorlar. - Y. Z. Ortaç
- Biriyle rahatsızlık verici amaçlarla uğraşmak
- Mehmet EROĞLU, 2020 Yarım Kalan Yürüyüş, sayfa 62 , İletişim Yayınları
- "Nedenini bilmiyorum; ama ona takmıştı."
- Mehmet EROĞLU, 2020 Yarım Kalan Yürüyüş, sayfa 62 , İletişim Yayınları
- Borç bırakmak
- Ayfer TUNÇ, 2014 Dünya Ağrısı, sayfa 82
- "Kibar'ın dikkati olmasa giderken sabah akşam tost yiyip çay içtikleri ocağa da borç takmış olacaklardı."
- Ayfer TUNÇ, 2014 Dünya Ağrısı, sayfa 82
- Önemsemek, önem vermek, tınmak
- Dün koskoca bir mebus kızıyken, bir zamanların Şalvarlı Nuriyesi'ni takar mıyım? - A. Ağaoğlu
- Sınavını başaramamak
- Bütün derslerden takarak sınıfta kaldı.
Deyimler
[düzenle]Çeviriler
[düzenle]Kaynakça
[düzenle]- Türk Dil Kurumuna göre "takmak" maddesi