takmak
Görünüm
Türkçe
[değiştir]Eylem
[değiştir]takmak (üçüncü tekil şahıs geniş zaman çekimi takar)
- bir şeyi başka bir yere uygun bir biçimde tutturmak, iliştirmek, geçirmek
- Gözlüğünü takıp masaya eğildi. - R. H. Karay
- düğün vb. törenlerde takı armağan etmek
- Geline pırlanta yüzük takmışlar.
- ad, lakap koymak
- Ona bu adı kim takmıştır, ne zaman takmıştır, bilemiyor. - H. Taner
- kuşanmak
- Kılıç takmak.
- kendisiyle birlikte götürmek, yanına almak veya arkasından izletmek
- Arabaya hafiye kıyafetinde polis memurları da takıyorlar. - Y. Z. Ortaç
- biriyle olumsuz olarak uğraşmak
- Matematik öğretmeni ona taktığı için dersten kaldı.
- borç bırakmak
- Bu eve asilzadelerin biri girip öteki giderdi. Giden kirayı takar, gelen ortalığı kasıp kavururdu. - P. Safa
- önemsemek, önem vermek, tınmak
- Dün koskoca bir mebus kızıyken, bir zamanların Şalvarlı Nuriyesi'ni takar mıyım? - A. Ağaoğlu
- sınavını başaramamak
- Bütün derslerden takarak sınıfta kaldı.
Deyimler
[değiştir]Çeviriler
[değiştir]göster ▼çeviriler
Kaynakça
[değiştir]- Türk Dil Kurumuna göre "takmak" maddesi