sıkı
Görünüm
| Ayrıca bakınız: siki |
Türkçe
[düzenle]Köken
[düzenle]Osmanlı Türkçesi صیقی sözcüğünden devralındı.
Ad
[düzenle]sıkı (belirtme hâli sıkıyı, çoğulu sıkılar)
- disiplin
- zorlayıcı durum
- Sıkıya gelmemek. Sıkıyı görünce kaçtı.
- (silahlar) ağızdan dolma ateşli silahlarda, barut ve kurşunun üstünden namluya sokulup bastırılan bez ve kâğıt parçaları vb. şeylerin tümü
- Hüseyin Emin YENER Urla Cennet İken, sayfa 17 , Moyes Yayıncılık
- "Sıkının bir gözüne barutu koydu, semerci keçesini harbiyle iyice üzerine sıkıştırdı, sekiz şevrotin üzerine de tapa, sırtlanların kaçtığı yere doğru gelişi güzel son bir kez ateş etti."
- Hüseyin Emin YENER Urla Cennet İken, sayfa 17 , Moyes Yayıncılık
Belirteç
[düzenle]sıkı
- sıkıca, iyice
- Sıkı giyinmek.
Ön ad
[düzenle]sıkı (karşılaştırma daha sıkı, üstünlük en sıkı)
- dar
- Sıkı bir kemer.
- iyice sıkıştırılmış, doldurulmuş, tıkız, gevşek olmayan
- Sıkı denk.
- zorlu, güçlü ve etkili
- En sıkı ve katı bir merkeziyet sistemi, bugün diğer faaliyet merkezlerini bloke edebilir. - B. Felek
- dikkatli, titiz ve göz yummadan uygulanan
- Ankaralılarla münasebetlerinde her zaman sıkı bir ahlak ve seviye kontrolüne tabi tutuldu. - Y. K. Karaosmanoğlu
- ilkelerine çok bağlı, hoşgörüsü olmayan, katı
- yoğun
- Samsun'a geldiğimi ve kendisiyle daha sıkı temasta bulunmak istediğimi bildirdim.** - Atatürk
- cimri
- güçlü ve çabuk, hızlı
- Karabalçıklı çiftliği, kasabadan sıkı yürüyüşle bir saat çeker. - R. N. Güntekin
Deyimler
[düzenle]eli sıkı, sıkı basmak, sıkı tutmak