have
Görünüm
Danca
[düzenle]Ad
[düzenle]have
- (tarım) bahçe
İngilizce
[düzenle]Ad
[düzenle]have (çoğulu haves)
- (the haves) (teklifsiz konuşma) her şeye sahip olan insanlar, zenginler
Örnekler
[düzenle]Eylem
[düzenle]have
have eyleminin çekimi
have (kısa şekilde: `ve. 3ncü tekil şahıslar için has, kısa şekilde: `s)
Söyleniş
[düzenle]
- (veya have got) bir şeye sahip olmak
- (have oneself) (teklifsiz konuşma) kendine iyi, güzel, ağzına layık vb. bir şey almak, bulmak, hazırlamak. Hoşa gidecek bir şey edinmek.
- bir şey bilmek (yabancı dil vb.)
- geçirmek, çekmek (zorluk, ameliyat, zaman vb.)
- (veya have got) bir şeyden muzdarip olmak (hastalık, baş ağrısı vb.)
- sahip olunan bir nesnenin başına bir şey gelmesi veya bir şey yaptırmak (past perfect ile birlikte kullanılır)
- birine bir şey yaptırtmak (geniş zaman ile birlikte kullanılır)
- (veya have got) (teklifsiz konuşma) bir tartışma esnasında karşıdakini zor durumu sokacak bir şey söylemek.
- (kaba konuşma) biriyle cinsel ilişkiye girmek
- (teklifsiz konuşma) aldatmak, dolandırmak.
- (have to veya have got to) bir şeyi yapmak zorunda olmak (yapmakla yükümlü olduğu için veya gerekliliğine cidden inandığı için)
- bir şey yemek veya içmek.
- yapmak veya düzenlemek (eğlence, parti, toplantı vs.)
- katlanmak, kabullenmek.
- bir şeyi belirli bir pozisyona getirmek veya belli bir yerde tutmak.
- eline bir şey ulaşmak, almak (mektup vs.)
- birini evinde ağırlamak, misafir kabul etmek.
Örnekler
[düzenle]- have you got a new job yet?
- he had a new car and a boat.
- she has blue eyes.
- he had himself two highballs.
- John has only a little French.
- I had a good time.
- she has got a headache.
- she had her bag stolen.
- I will have my hair done.
- he had his bodyguards throw Chris out.
- you've got me there; I've never given the matter much thought.
- did you have the girl at number 7?
- I realized I'd been had?
- you don't have to accept this situation.
- I had' beans on toast for lunch.
- are you going to have a party?
- I can't have you insulting Tom like that.
- Mary had her back to me.
- she had a letter from mark.
- we are having the children for the weekend.
Köken
[düzenle]- (Ana Hint-Avrupa dili): *keh₂p- → (Proto-Cermence): *habjaną → (Eski İngilizce): habban, hafian → (Orta İngilizce): haven
Eylem
[düzenle]have have (kısa şekilde: `ve. 3ncü tekil şahıslar için has, kısa şekilde: `s)
- fiillerin geçmiş zaman sıfat-fiil (past participle) halleriyle beraber kusursuz zamanlı (perfect tense) cümleler kurmakta kullanılır.
Örnekler
[düzenle]- I have finished.