olgun
Görünüm
| Ayrıca bakınız: Olgun |
Türkçe
[düzenle]Köken
[düzenle]Ön ad
[düzenle]olgun (karşılaştırma daha olgun, üstünlük en olgun)

- Yenecek duruma gelmiş meyve.
- "Oluğun altına bir sepet iri, olgun, renkli şeftali koymuşlar." - Refik Halit Karay
- ilgi, görgü ve hoşgörüsü gereği kadar gelişmiş, ağırbaşlı kimse; yetkin, kâmil, pişkin.
- "Benim bütün cefama olgun adam gibi katlanmasını bilmişti." - Yakup Kadri Karaosmanoğlu
- Gelişmiş, kıvamını bulmuş.
- Tamamlanmış, iyice işlenmiş (yazı, düşünce vb.); yetkin.
Türetilmiş kavramlar
[düzenle]Çeviriler
[düzenle]çeviriler
Kaynakça
[düzenle]- Türk Dil Kurumuna göre "olgun" maddesi
Gagavuzca
[düzenle]Ön ad
[düzenle]olgun
- olgun
Kaynakça
[düzenle]- Etymological Dictionaries - Andras Rajki