İçeriğe atla

Kullanıcı:Saltinbas/aylar

Vikisözlük sitesinden

Trabzon, Çaykara aylar için kullanılan yerel adlar

[değiştir]
yeni yıl = ocak
küçük = şubat
mart = mart
april = nisan
mayıs = mayıs
kiraz = haziran
çürük = temmuz
ağustos = ağustos
istavrit = eylül
kocayı = ekim
üzüm ayı = kasım
hustiyanar = aralık

Kaynakça

[değiştir]
www.ofballicakoyu.tr.gg

A A/na: Fiilin sonuna eklenerek “ona” anlamı verir. Örnek: Bu iş zor geluyna – geluya (geliyor ona) Aha/n: Al, buyur manasında Ahanadu: “İşte orda” manasında işaret sıfatı Abanges: Yarım yamalak, baştan savma iş yapmak Abdes: Abdest (abdest duaları: yüz yıkanırken: yuzumi kara çikarma; ollar yıkanırken: defterumi sağdan ver /defterlerumi soldan verma; baş mesh edilirken: başuma gelecek kaza ve belalari def eyle; kulaklar meshedilirken: kulaklaruma cehennem zirildisi koma; ayaklar yıkanırken: sirat köprisinden kuş gibi keçur beni.) Allah belani kaldursun: Allah belanı vermesin, Allah üzerindeki dert ve belayı def etsin manasında bir temenni sözü. Abuhola: Pörsümüş ve yıpranmış lahana yaprağı Aboğnis etmek: Burkulma, burkma Ağniyo: Ağniyo yemek (yapılışı zahmetli, tekellüflü yöresel yemek). Afal: Kapıyı içten kilitlemeye yarayan ağaç mandal Afano: İsteksizce, iştahsız Ağrap: Yabani armut Ağromilo: Yabani elma Allan: Habersiz, aniden Anur: Gurur, kendini beğenme Apoplis etmek: Giysinin kirli yerini yıkama Apoklis: İp yumağının ucu bulunamayacak şekilde karışması Aşlamak: Yırtık çorabın taban kısmını yenileme Arkaluğini almak: Arka çıkmak. Birini desteklemek, arkasında olmak Ayuködi: Çatı aydınlığı vermek için çatı üzerine yapılan üçgen çıkıntı Ay durmak: Yeni bir ayın başlaması Aboskal: Bir işe sıra tutmak. Bir işte iş payı. Tarla kazılırken veya çay kesilirken henüz işlenmemiş önde kalan kısım. Yunanca aposkalin (αποσκαλιν [το]) “başlanılan iş” . Yunanca apo (από) “-den” ön eki ve çapalamak anlamındaki skalizo (σκαλίζω), “ot yolmak, kazmak” veya apo (από) + skali (σκαλι [το]) “adım” kelimelerinin birleşiminden doğmuş olabilir Ahbin: Büyük ve küçükbaş hayvan gübresi April (İng): Nisan April beşi: Miladi takvimle Nisan ayının 14. gününden 18. gününe kadar süren soğun günlere verilen ad. Söylence: Korkma kışın ayından/kork aprilun beşinden/ okizi ayırur eşinden. April beşi çıkmadan yaz gelmez. Angona: Zehirsiz kara yılan Alaf (Ar): Ulufe. Yeşil bitkilerden oluşan hayvan yemi Anevura: Yer faresi Aragop: Mısırları küçükken seyrekleme ameliyesi Abufayi: Yemek artığı Amel: Argoda, ishal Aldırmak: Değdirmek, dokunmak. Örnek: Çubuk az daha kulağıma aluydi. Allah’isa: Deme ya, Allah aşkına Allah akıldan etma/sun: Mantıksızca yapılan şey veya söylenen söz üzerine muhataba söylenir. Allah işumi kesti: umutsuz veya olumsuz bir durum karşısında bir çıkış yolu, alternatif olduğunu göstermek için söylenen söz. Alimevi/yeri: Çay alım yeri Akıl ne iyi şey: akılsızca yapılan şey için tazir manasında muhataba söylenir. Agitmek: Alıp gitmek, götürmek. Örnek: Nereye aydiysun çecuğu. Allah’a salmak: Bir tür yemin. Allah’a havale etmek, Allah’ı şahit göstermek Acolmak: Acıkmak Ander kalasun veya ander gaybana kalasun: Geberesin manasında bir beddua Alt vurdi ust vurdi: Her türlü çareye başvurarak bir şeye bahane bulmaya çalışmak. Adami yapan da karidur, yikan da karidur. Ağza vermek: Birisini ele vermek, ağza düşürmek. Örnek: Niye ağza veruysun beni. Ağzina mayasil vurmak: Susmamacasına konuşmak, aşırı gevezelik etmek Ağzi ustine gelmemek: Çok konuşmak, gevezelik etmek Ağız uydurmak: İki kişi arasında söz birliği yapmak Ağzi çaruk gibin olmak: Ağzının tadı olmamak, dili paslanmak Ağzuna felan ettuğum: S.çayım ağzına manasına bir küfür Adam küsuradi olmak: Değer verilmemek, ciddiye alınmamak. Adam yerine konmamak. Adamsuzluk: Kimi kimsesi olmamak. Tek başına kalmak. Atasözü: Adamsuz adami köpekler da yemedi. Acab: Acaba Ardumli/ardurumli: Artan 1. Erken tükenmeyen, bereketli 2. Tasarruflu, arttırmasını bilen insan Anide: Aniden Ağustos eruğu: Bir tür mürdüm eriği Ağzuna kaşuk olmak: Haddine olmak, birine göre olmak. Örnek: O zamanlar İstanbol’a okumak senun ağzuna kaşuk midu? Aha, ahan-iya: İşte, bak burada, bak gör manasına çoklukla ünlem ifadesi Akşamluğu olmamak: Erken yatmak, akşamları fazla uykusuz kalamamak Aldırmak: Hafif uyku çekmek, kestirmek. Altına vurmak: Bir yerden düşmek Aynali: Alnı beyaz hayvanlar için bir niteleme Avara etmek (Fars): İşinden alıkoymak, avare bırakmak Aldiyan: Altyan. Alttaraf. Aşağı taraftaki komşu Aluyi bağa: Kafam atıyor, kızıyorum. Örnek: Ole dedimi aluyi bağa bi sinir. Anağulis etmek: Kusacak gibi olmak, öğürmek. Kafatası kemikleşme sürecini tamamlamadan önce kemiklerin birleşme yerlerinde bulunan yumuşak kıkırdak bölüm Anasiftesi: Bir kadının doğan ilk çocuğu (Doğum bir bereketi simgelediğinden doğan ilk çocuk da bereketin simgesi olarak bazı halk ilaçları ve bir kısım geleneklerde yer alır) Aşena: Aş-hane, mutfak Aşlama: Aşılama. Yeni aşılanmış ağaç Analuk: Üvey anne Aşağa vurmak : İnsanın yukardan düşmesi Acolmak: Acıkmak Akıl demek: Fikir vermek, tavsiyede bulunmak Aklını atlatmak: Çıldırmak, delirmek Ankmak: Anmak, hatırlamak. Afkur/afkurma: 1. “Havla” anlamında bir küfür. Örnek: Köpek gibi afkur da dur. 2. “Saçmalama” manasında itiraz bildirir. Örnek: Vuuh ya afkurma ole bi şe mi dedum sağa ben Afkurmak: Köpeğin havlaması. İnsanlar için hakaret manasında. Örnek: Afkurma köpek gibin Ansurmak: Birisini anmak, hatırlamak Andikros: Sıcak su ile soğuk suyun kıvamını ayarlamak Aşır: Mısırın posası Anal kudal: 1. Çocuğun aşırı yaramazlık yapması 2. Bir yeri veya bir şeyi karıştırmak, altını üstüne getirmek Aboblim: Sığırın yalağını karıştırmak Aygırılamak : Yan tarafa doğru gitmek Ar etmek: Utanmak. Örnek: Çok ar ettum oni Ay kesimi: Eski yıl takvimine göre ayın son iki haftasına denir Aygıri almak: Kızgınlıkla çekip gitmek, bir yerden uzaklaşmak Ahıralti: 1. Evin altındaki ekili arazi, çaylık, mısırlık. 2. Argoda, erkek avret yeri. Örnek: Kaydi mi ahıralatlaruna Ahirlari etmek: Sabah ve akşam hayvanlarını altını temizleme, sütü alma, yemeğini/suyunu verme vb. işlerini yapmak Ahretluk: İslamı yaşamaya özen gösteren takva sahib insan Ayba: E ba da denir. Muhtemelen “e bacı” nın kısaltılmış hali. Kadınların birbirine hitaben kullandıkları “hey kız” manasında bir seslenme ifadesi. Örnek: E ba nereye gidiysun? Ayitlamak: Fındık çıkarmak, ayıklamak Armut: hondrop armudu, Milap armudu, ruşembilo armudu Anaforci: Beleşçi, ucuz kazanç peşinde olan Ayricana: Ayrıca Ayitmak, algitmek: Götürmek, beraberine almak, alıp götürmek Akli oynamak: Ani bir hareket veya haber alınması durumunda muhatabın aşırı telaştan verdiği sözlü tepki, delirecekmiş gibi olmak Aziga: “ga” küçültme ekiyle “çok az” manasında Alu vurmak: Ordan burdan laf lafı açarak, konudan konuya atlayarak uzun uzun konuşmak Atlaga: Çekirge


B Bağırdak: Bebeği beşiğe bağlamak için kullanılan iki ucundan birer çubuk geçirilmiş genişçe kumaş Banfera: Fındığa dadanarak zarar veren, pis kokulu ve yeşil kabuklu küçük bir böcek Bacak germek: Bir konuda inat etmek, direnmek. Basabas: Durmaksızın, tıkabasa, aralıksız. Basabas yemek, çalışmak. Başü sejde tanimamak: Alnı secde görmemek. Namazsız-niyazsız olmak Belmek: Bölmek. Oğul vermeden fenni yollarla bir arı kovanını ikiye ayırma Buğut: Boynun kalın olması Buymak: Donmak, çok üşümek Basa: Sürekli, paso Barbara: Papara. Azar, dayak Basabas: Aynı hareketi durmadan yenileme. Bir şeyi sıkı sıkıya doldurma. Örnek: Kofini basabas doldurdum Banafor: Yük taşırken hem incinmeyi önlemek hem de dengeyi sağlamak için omuza konan eski paçavra Bacamahtara: Omuzda taşınan yüke destek ve denge için kullanılan odun parçası Barli: Çakal Binam : Çok sevilen kişiye söylenen sevgi hitabı. Yavrum manasında. Bacariş etmek: Engel olmak, köstek olmak Boğda: Genelde ineğin yemesini teşvik için su içirken söylenen nida sözcüğü Bunbur: İri yaban arısı Bokcanli: Bir tür küfür. Örnek: E bokcanlinun uşağı Bacak vurmak: Hayvanın can çekişmesi Benem: Bilmem Boş: Abalofo (Muhli ağzında) Uzak dallardaki meyveleri toplamak için kullanılan ve ucunda 20 cm çapında elips şeklinde bir daireye takılı torba bulunan 3-5 m. uzunluğunda ince sırık. Boğalmak : Bunalmak Bubudas etmek: el yordamıyla aramak Başukari : Baş yukarı. Yukarıya doğru Bayşağa : Bayır aşağı. Aşağıya doğru Beyinmek : Büyümek Benem: Bilmem Birisini koşmak. Birine bir şey yaptırmak. Bu işi yapmağa kim köşti seni? Öküzü sapana koşmak. Buzakluk: İneğin rahmi Baduriş etmek: Derede veya denizde oynayan çocukların birbirini suya batırması Belleme ayi: Tarlaların bel adı verilen çabalama aletiyle bellendiği Şubat, Mart ayları Beli kesilmek: Ağır yük kaldırma ve taşıma neticesinde belin incinmesi ve ağırması Örnek: Ahbin taşimakdan bellerum kesildi Beslemek: Duvar örerken sıva yapmadan önce takviye ve sağlamlaştırma için büyük taşların kenarlarını ve aradaki boşlukları küçük taşlarla doldurmak Beydoğa: Beddua. Örnekler: Kısa canli olasun (Tez ölesin, fazla yaşamayasın). Korbagor olasun. Nabedil olasun (yok olasın). Peşuk sallamiyasun. Eyi gün görmeyesun, adun kesilsun, eyi günun olmasun, ködurum olasun da kapilara bakasun Bile: Beraber B.k munzurli: B.k suratlı anlamında küfür Badeva: Bedava Bissu olmak: Sırılsıklam olmak. Örnek: Terden bissu oldum. Bitlemek: İnce ayrıntısına kadar incelemek. Tembellik yaparak ayrıntılara takılmak. Bacak bacak olmak: çok yorulmak Bi demide: Bir demde, tek seferde. Örnek: Bi demide hebi yutdi Birlan: Birden, ansızın Boğalmak : Bunalmak Bolagi: Umulur ki, ola ki manasında. Örnek: Bolagi deduğumi yapmasun o zaman görursun günuni Barema: Bari Bilama, biloma: Bir lokma, azicik Bidamuga: Bi damla. Çok az. Osmanlı döneminde kullanılan 34 cm uzunluğunda ölçü birimi olan Bitemi kelimesinden bozma. Boş yeri: Karın boşluğu Babah: Kalpak Buğut: çene altı kabarıklığı Bile: beraber , bile gidelum Beçid: Zor, çetin Bi daha diyne/diye: bir kez daha Badiga: Küçük çocuk Bidibit iş yapmak: Bitlemek, teferruata boğularak ağır iş yapmak Bi şe yok: “Ne olacak bir şey olmadı” manasında Örnek: Baktum ki adam gelmiy. Bi şe yok, ben da gittum kendi yoluma Birisinin başını yemek: Birinin ikbaline geleceğine engel olmak örnek: Yedun çecuğun başini ne güze oguycağdi. Bi şe: Galiba, sanki, ihtimaldir ki, biraz manalarında. Örnek: Hava bi şe bozdi. Bi şe kızdi bağa Boğun: Bugün Bu ne vaziyedun var: Ne olmuş sana böyle manasında bir soru Bilmek: Haberi olmak. Örnek: Mehmet’ten bilumisun? Baştan!: Ne gezer, ne mümkün manasında. Örnek: Hiç gidu gorurmini?. Cevap: Baştan!

C-Ç Ç-ş değişmesi: Özellikle eylem bildiren kelimelerde ç-ş değişimi olur. Örnek: Uçtu-uşti gitti. Geçti-geşti gitti Cağ : Örgü şişi Çafli: Çatallı, tırtıklı Çağna: Yengeç. Tsağanos (yunanca) Çakanor: Değirmen oluğu Cahdetmek: Cehd etmek (Ar). Azimli olmak Cavramak: Çaba göstermek Çimil: Beyin Çislafet: 1950’li yıllardan sonra çarığın yerini alan içi miflonlu kara lastik ayakkabı markalarından Gizlavet’in telaffuz şekli Çivili konuşmak: Dokunaklı söz söylemek Çubiks etmek: Soğuk havada güneşin ısısını hissetmek Çaluk: Dudağı yarık olan Çabançaban: Alkışlamak için el çırpma Çerik: Tahıl ölçü birimi olan kotun dörtte biri Çuhna: Yemek dibi yanığı Çiya: Kıvılcım Çahra, çağra: ferd,ko örmede kullanılan ve alemitiden boşalan ipliği kalem ve masuraya sarmakta kullanılan alet. Çiraks etmek: Çığlık atmak, bağırmak Çumur: Lahana çiçeği Çeli: Mısır sapı Çorlanmak: Kaba tabirle tıkınmak, zıkkımlanmak Çor vurmak, yemek(Ermenice): Ç’or- hastalık, dert, illet. Bir beddua sözü. Örnek: Çor vursun ağzuna. Çor yiyesun Çubuhtera: At sineği Çıhbin: Çirkin, huysuz Çinivit: Ufak tefek kişi, hareketli çocuk Çazu: Cadı Çiflan: Çalı süpürgesi Çimla: Çapak Çihobetre: Sert toprak Çisa: Kargagiller ailesinden uzun kuyruklu bir kuş, saksağan Çidar: Horozun ibiği Çarzel, çarcel: Fındık, karayemiş veya komar dalından örülmüş gözenekli kaba örgü. Çarzel, derede balık avlamak için tuzak, toprağı ufalamada elek, serander tabanında yapı malzemesi olarak ya da hayatın tavanına asılarak mısır kurutmak için kullanılırdı. Çaşa: Çalı çırpı Çubi: Kürdan Çizil: Solucan Çiniya: Tavuk dışkısı Çarambula: Ateş böceği Çiraneya: Bir kuş türü (altı sarı, kanatları beyaz ve gövdesi siyahlı bir kuş) Canlis olmak: Suyun, çamurun üzerine sıçraması Çiba: Arı iğnesi Çalimli toprak: Kiremit ve duğla arasına harç yerine konan sağlam toprak Çizen: Yoğurt ve peynir suyu Çimbolis etmek: Acıdan kıvranmak, kendini yerden yere vurmak Çahçuga: Kırık dökük, külüstür şey, alet, hurda Çula atmak: yevmiye yapma Çandarluğu: Can sıkıntısı, ruhsal sıkıntı Çakçaho: Ekinlere zarar veren yabani hayvanları korkutup kaçırmak için ırmaklara kurulan ve bir ucunda su alacak kepçesi diğer ucunda çıngırak bulunan çift taraflı tahterevalli gibi inip kalkarken çıngırakla ses çıkaran düzenek Çakal çakal horoni: Güneşli havlarda aniden yağmaya başlayan kısa süreli yağmur Çakal osuruğu: Krem rengi yabani bir mantar türü olup bir gecede bittiğine inanıldığından bu isim verilmiştir. Çaleps–çalezma etmek: Fındıklar deşirildikten sonra dallarda geri kalanları toplama işi Çalmak: Güneşin bir yüzeye vurması, yansıması Çaştak: Ahşap köprü ayağı Çaruk ağizli: Çok ağız kavgası yapan kişiye denir Çatla da dardağan ol: Çatla da paramparça ol Çıkarmak: Yemeğin geri kalanını bitirmek, sünnetlemek Ço’heyir göresun: Çok hayır, iyilikler göresin. Yapılan iyilik karşılığı bir dua sözü Çalgamak: Çalkalamak Çubur: Üzümün ezilmesinden sonra geriye kalan kısmı, posa Çeşni etmek: Turfanda bir meyve veya sebzeyi ilk defa yemek. Bu meyve veya sebze “Çeşnisi helal” denerek yenilir Çizen: Peynir yapımı için süt ısıtıldığında peynirden ayrılan ekşi ve sarımtrak renkte su Çumcuklamak: Çimdik atmak Çinçaş: İnce kırılgan yapılı nesne Çircimit etmek: Kızmak Çifte: Evin çatı arası Çiniks etmek: Tavuğun gıdaklaması Çıba: Göbek deliği Çordak: Oda Çok iş oldi: Bir olay karşısında umarsız davranma, önemsememe. Örnek: Çok iş oldi da gelmedi Çuhna: Yemeğin hafifçe yanarak tavanın dibine yapışan kısmı. Özellikle muhlamanın çuhnası en lezzetli ve makbul kısımdır. Çereme(Ar): Cürüm. 1. Sakar, acemi. 2. Kaşılığını alamyacak şekilde zararına iş yapmak. 3. Bir suçun, kabahatin cezasını çekmek Çarafulis etmek: Yoğunluk kazanarak yemek veya suyun üzerine çıkan yağın parlaması Çenesi ustine gelmemek: Aşırı geveze olmak. Örnek: Ya bi arkadaşini bulsun çenesini ustine gelmez Candeslim: 1. Aşırı yaramazlık dolayısıyla çocuğun ölümcül kazalar yapması, tehlikeli bir şekilde düşmesi. 2. Bu türden yaramaz çocuk Çopmundurak: Misket oynarken atışı engelleyci şekilde misketin bir engelin arkasına gelmesi veya bozuk bir zemine rastlaması üzerine oyuncu bu kelimeyi söyler ve o engeli kaldırarak veya misket elini zeminden yükseğe kaldırarak atışını yapar. Çincivid olmak: Kızmak, sinirden deliye dönmek Ciğerli armut: Aşırı olgunlaşmayla kahverengini almış armut Çeki: Kovan peteği


D Da: 1. Cümlenin sonuna getirilerek ifadeyi güçlendirmek için kullanılır. Vurgu ve tonlaması, cümleye soru kızgınlık, pişmanlık anlamı katar. Örnek: Gideysun da?(değil mi). Yapma da!!(kızgınlık). 2. Güçlendirme ve pekiştirme için kullanılır. Örnek: Kılmak da kılmadum daha Damari atmak: Aniden öfkelenmek, kızmak. Örnek: Atturma damarumi şindi Dalta: Sacak altı, yağmur, güneş ve rüzgârın etki yapamadığı gizli, kuytu yer, kenar, saklanılacak yer, ağaç, bina gölgesi, gölge Dere seslemesi: Köy civarındaki derelerin her zamankinden daha fazla gürültüyle akmasına denilmekte ve bu durumun havaların bozacağına işaret ettiğine inanılmaktadır Dişlim: Bir lokma, bir dişlemelik, bir ısırık miktarı Dayman: Daima Daladal etmek: Güreşmek veya yarışmak için tutuşmak Dola: Kül üzerine dökülerek sızdırılan ve çamaşır yıkamada kullanılan su Dendelis etme: Dengesini yitirmek Dimla: Çok az Dabak: Şap hastalığı Dadul: El, pençe Darlanmak: Sıkılmak, bunalmak Dolayluk : Belden aşağıya sarılan peştamal Diyeder: Üzüm sepeti Davara: Karabasan Dermaş: Bir işi becerememek, iyi değerlendirememek Dibine ahbin komak: Hızlı bir gelişme gösteren ve boy atan çocuklar ve gençler için kullanılır Duman vurmak: Aldırış etmemek, umursamamak, işe yaramamak, yetersiz kalmak anlamında bir deyim. Örnek: Eskiden iyiydi, şimdi ole mi iki dönüm çayluğun duman vuruy sağa şimdi. Daaden: Daha, henüz Dayman: Daima Durmak: çüruğayi durdi. Başlamak, gelmek Dert: çok da derdumeydi. De da de: oni de da de Duruluk: bi duruluğun yok. Durmak bilmez, hep hareket halinde Değil ki: diykim para vermek zorlen parani alur senden Demek: ya demani: deme ya. Di/eyne: diye Diyesi: Dediğine göre, dediği gibi. Diyesi recep habu iş hiç tutmiycak Deşurmek-doşürmek: Devşirmek, meyva, fındık toplamak Dar canli: Aceleci, sabırsız Daladal etmek: Güreşmek veya yarışmak için tutuşmak Diygim: Değil ki. Örnek: Diygim vurmadu oğa suç benumdu (vurmadım ya suç bende). Diygim döğmek dokunmadum oğa bile (değil dövmek, ona dokunmadım bile) Dönme: Viraj, dönemeç Deede etmek: Çocuğun ayakları üzerinde durmaya çalışması Dizluk: Uzun kadın iç donu Diyne: Diye. Örnek: Niye bidurmedun işi diyne bağa başladi bağırmağa. Dil gedurmek: Hayvan veya eşya dile gelmek Dağıdım yemek: Askerde acemilikten sonra ustalık dönemi için çeşitli yerlere dağıtım yapılması Dadulis etmek: Bir nesneyi veya yemeği parmakla mıncıklayıp karmakarışık etmek, berbat etmek Dalmak: Köpeğin aniden saldırması, birine aniden, hazırlıksız saldırmak, kavgaya girişmek Dersun: 1. “Deme ya” mamanasında bir şaşkınlık sorusu. 2. “Sanki” manasında Örnek: Oyle bi oduruyi ki dersun ağa Dek/ke: Dakika Dendenis etmek: Yorgunluktan veya baş dönmesinden kaynaklanan denge sapması dolayısıyla ayakta duramakak Dundinis olmak: Zorla, sallana sallana, tembelce iş yapmak Deşki: Keşke Domar bazar: Hep beraber, bütün herşey Dipluk: Yatağın ayak tarafı Davlanmak: Şişmanlamak, semirmek Dereluk: Köyün deresinin kıyı boyunca yer alan ekilebilir verimli arazi Diyne: Diye Döğdi: Kazma, kürek, çapa ve balta gibi kesici aletlerin baş-sırtkısmı Dolayluk: Dolay ve dolamak kelimelerinden türetilmiş belden aşağa sarılan peştamal, önlük

E E: Azericedeki “ay” anlamında. Seslenme öncesinde kullanılan bir sevgi hitabı. Örnek: E gız nere? E ba: Ayba ile aynı anlamda Eho: Ego-ist. Bencil, yabani, evhamlı Eski zaman konuşuğu: Günümüzde artık kullanılmayan eski deyim ve kelime, eşya isimlerini içeren yerel söyleyiş Elcik: Bel sapına geçirilen yatay tutacak Eğereme-eğerseme: Eğer, eğer ki Eğrigöz: Şaşı. Yangöz de denir Elan: Şimdi, şimdilik Eski hesap: Rumi takvim, ay takvimi. Daha çok yaşlıların kullandığı bir takvim Eleklemek: Kısa sürede bir çok yeri gezmek Eşek: Çatal bir ayak üzerine oturtulmuş odun kesmek ya da üzerine çıkılarak iş yapmak için kullanılan tezgah. Sepet ve çeşitli ağaç kapların yapımı sırasında çubuk ya da tahtaları düzenlemek için kullanılan tezgah. Etmek: Eyitmek, demek Ehtiyarluk etmek: Bir işte veya anlaşmazlıkta arabuluculuk yapmak, hakemlik yapmak Etekluk: Etek Eletrik-aletrik: El lambası Essetten: Esastan, sahiden Esse yalan: “Doğru mu yalan mı” anlamında bir ikileme. Örnek: Esse yalan bilmem Ebi soy: Öbür türlü, aksi takdirde, ters yüz etmek. Örnek: O gelurse gelurum ebi soy gelmem. Yastuğu ebi soy çevir. Ne soy çecuk idi. Emek etmek: Çaba göstermek. Evun alti: Evin aşağı kısmındaki ekili arazi, mısırlık, çaylık Encami: Acemi Etmekçi: Cömert, yemek yedirir kişi, sofrasından misafiri eksik olmayan kişi Eyme: Argoda t.ş.k anlamında. Örnek: Kaydi mi eymelerune Elun yaş osun: Elin dert görmesin “iyi etmişsin, hakkından geldin, hak ettiği cevabı verdin” manasında bir takdir ifadesi Elma: Bulyas elması, pılumiga elması, elif elması, laz elması Elişturmek: İliştirmek. Birisine veya bir nesneye taş vb. isabet ettirmek Evetlemek: Acele etmek Esseole: “Gerçekten de öyle” manasında muhatabın dediğini tasdiklemek için söyleni Etlerin oynaması: Vücutta bazen etli kısımlarda refleksif olarak kısa süreli oynama görülür. Yöremizde bu durum, birisinin öldüğüne veya yakında öleceğine yorumlanır Ekmeğin yüreği: Ekmeğin yumuşak hamur kısmı Elep çelek etmek: Dağıtmak, feci şekilde yenmek. Örnek: Tobi bi aldi herkesi elep çelek etti goli atti Eyda: Tamam, yeter, kafi

F Furnohala: Bir tür ot Felan yiyen: B.k yiyen manasına küfür Falami: Çeyiz sandığının iç bölmeleri Felenk: Bir ağırlığı devirmek için kullanılan sırık, kaldıraç kolu Furçihte: Ahşap evlerde evin içinden ahıra inilen merdiven kapağı Fuful: Vücutta oluşan kabarıklar Fuşki: İnsan dışkısı Fuska: Böğürtlen Fuska: Yanık veya ezilmeden dolayı vücutta oluşan içi su dolu kabarcık Fordigo: Ketenden dokunan ve iç çamaşırı yapımında kullanılan ince bez Furno: Kara kurbağası Fuskomona: Olmamış, ham incir Fuş: İçi boş fındık Forfolos olmak: Adamakllı dayak yemek. Gözlerin uykusuzluktan kanlanması Fami: Sergi Firfiliga: Rüzgar gülü Fison: Makat Fitriga: Kestane ve ceviz ağaçlarının altında kendiliğinden biten fidan Foduk: Çukur yer Folos etmek: 1. Uykusuzluktan gözlerin aşırı yorulması 2. Tarlanın gehan ve ikileme işleminden sonra toprağın ayıklanması, istimal edilmesi Fuşki koklanmak/yemek: B.k yeme manasında küfür Furt gitti: Ani ve bir kere olan şeyler için kullanılır. Örnek: Haburdan furt geçti gitti. Film etmek: Numara yapmak, aldatmak, küçük ayak oyunları yapmak. Örnek: Yiyim filmleruni Feruk: Yumurtlamaya yeni başlayan tavuk


G Ga (son-eki): Erkek isimler için küçük, ufak tefek boylu anlamında kullanılır. Memdiga gibi. Bayanlarda ise daha çok evli ve 30 yaş üstü bayanlar için kullanılır. Fadimega, aşega gibi. Merhamet ve sevgi çağrışmı için kullanılır. Gada-ga gibi. Gagaris: Tavuk gıdaklaması Gece kuşi: Yarasa Gün kurusi: Süt mısırının güneşte kurutulmuşu Gebiç: Değirmenciye tahıl olarak ödenen öğütme ücreti Gelinluk etmek: Gelinin aile içinde saygılı ve işlerde hamarat olması Girmek: Yıkanan ya da ıslanan bir kumaşın küçülmesi Güne gün etmek: Gözdegiye kalmak: Aşırı imrenmek. Heveslenmek Gundema: Argoda cinsel ilişki Gezme: Tuvalet Günder: Ağacı kaldırıp yuvarlamak için altına sokulan kaldıraç odun parçası Gangalis olmak: Acıdan iki büklüm olmak Godoş: Değirmen çarkına vuran suyun tazyiğini ayarlayan tahta aygıt Göz çıkaran: Helikopter böceği. Yusufçuk. Büyük bitişik gözleri, güçlü saydam kanatları, göz alıcı renkleri ve uzunca vücutlarıyla daha çok su birikintisi ve gölcükler üzerinde görülürler. Gözdeki: Sığırlarda, yük hayvanlarında, sıkıntı yüzünden gözde kanın toplanması ve gözün sertleşmesi hastalığı. Gada-gadaga: Kardaş kelimesinden bozma. Sevgi hitabı. İç Anadolu bölgesinde bu kelime “gadanı alayım” şeklinde kullanılır. Gün kesmek: Düğün nişan gününü belirlemek Günü kesilmek: Günü bitmek, ölmek Günler durdi: Günler kısalmaya başladı manasında, kışın günlerin kısalmaya başladığı 23 Eylül tarihinden itibaren söylenir Güne gün etmek: Bir kadının belleme, ahbin taşıma, fındık toplama, çay kesme gibi tarla işlerini tek seferde bitirmek için komşularından yardım alması ve bunun karşılığında onun da çağırması durumunda kaç kişi geldiyse hepsine tek tek yardım etmesi şeklinde bir tür imece usulü yardımlaşma Gön: İnek derisi Günuz-un: Gündüz-leyin Günü olmamak: Ömrü tükenmek. Beklenmeyen, ani ölüm hallerinde hayıflanarak denir. Göns: Göğüs Geri etmek: Yüz geri etmek, ikna etmek. Örnek: Olmadi geri edemedum oni Göz almak: Nazar değmek Gariplanmak: Özlemek Gelu bağa: Bana geliyo ki manasında. Örnek: Gelubağa gidemiycesun Günah: Var oni günahina. Kimun günahina. Umurunda değil Güneşin dönmesi: Güneşin batmaya yaklaşması Görmemek: Hoşlanmamak, nefret etmek. Örnek: İngilizler ole ziduma gider, hiç görememlari Gözlerin ballanması: Göze rehavet çökmesi, tatlı bir uyku gelmesi Gözgere: Eski mutfaklardaki taş ocağın iki yanındaki küçük hücreler Gibin: Gibi Gerneşmek: Gerinmek Güneş çalmak: Güneşin doğması, güneşin bir yere vurması, yansıması


Ğ Ğ: Şahıs zamirlerinde yönelme eki ile kelimenin son harfi arasına giren “n” kaynaştırma harfi yerine kullanılır. Örnek: Bağa (bana), oğa, sağa Ğoy: Üvey Ğaço: Siyah, parlak kabuklu iri bir böcek Ğanos etme: Bir aleti veya aracı kullanıma hazırlama işi. Ğurzibilis etmek: Ezmek, hırpalamak Ğoyana: Üvey anne Ğodof: Kısa boylu kişi Ğıliyo: Sincap Ğomolifto: Moloz Ğalalayzma: Toplu hezeyan, bağırtı çağırtı Ğezep: Gazap (ar). Bela Ğenimet işi: Çok fazla, sebil, dükkanda ğenimet işi Ğovil/t: Yenmeyen bir tür dere balığı Ğorğarina: Bir kuş türü Ğıybedi başuna: Başkası hakkında ileri geri konuşan birisinin söylediklerini istemeden de olsa dinlemek zorunda kalan kişinin gıybet günahından kurtulmak inancıyla söylediği söz

H Herslenmek: Küsmek, bozulmak Hali almamak/sarmamak: Durumunu beğenmemek. Örnek: Halun almayi bağa: durumunu pek iyi görmüyorum Helbet: Elbet Hacan: -dığında,diğinde. Madem ki. Örnek: Hacan gelcedun beni niye çağırdun. Hacan gittuğum zaman oya yoğidi. Haciga kuşu: Bir tür renkli kuş Hepten gelmek: Bir yere temelli kalmak üzere göç etmek. Heptenluk vermek: Bir şeyi emaneten değil de temelli geri almamak üzere vermek, Havesluk etmek: Heves etmek, imrenmek Halbusim: Halbuki He da – he mi: Değilleme soru edatı. Örnek: O da gitti, he mi? O da gitti öyle mi. Çok iyi adam idi he da? Haman: Hemen Hoş köpek: Köpek gibi konuş dur; seni dinlemiyorum; havlama manasına kaba ünlem ifadesi Haneya: Hani ya. Haneye neredu?: Hani nerde kaldı? Hiç duruluğu yok: Daima meşgul ve hareketli insan ve yaramaz çocuk için söylenir. Haşindi: Hemen şimdi, daha yeni Ha’u: Şu, şuradaki. Ha’uni ver bağa Heram ossun doğerum seni: Vallahi döğerim seni Ha’vle: Öyle, şöyle, şu şekilde. Örnek: Ha’vle bakma bağa Hav : O, şu. Örnek: havni çağırsana Haburdan havraya nasip olmasın: “Şurdan şuraya gitmeyeyim” manasında bir yemin Heralim: Herhalde Henbeter: Dahası, en beteri manasında kullanılır Hessa yussa: Toplu olarak bir ağırlığı çekerken veya kaldırırken grubu, kişileri cesaretlendirmek ve şevke getirmek için söylenir Hangi: Ya, üstüne üstlük manasında. Örnek: Hangi harcaduğu paralar Havesluk etmek: Heves etmek Haci düğuni: Hacdan gelen hacı için yapılan karşılama ve tebrik ziyareti. Hacı evine hacı olduğunu gösteren bir bayrak asılır ve bir hafta ile bir ay arasında asılı kalır. Gelen ziyaretçilere zemzem ve hurma ikram edilir Hafta guni: İlçede haftalık pazarın kurulduğu zaman olan perşembe günü

H Hartz: Üzerine kabak ve fasulye yürümesi için kesilen uzun sırık Habahab: Alel acele ve hızlı hızlı iş yapmak. Yalap şalap iş yapmak Hobes: Eşcinsel ilişki Harhaliga: Ayıklanmış fındık Hamucara: Yabani çilek Habalamak: Eşelemek, karıştırmak, kurcalamak Hıra: Zayıf, bakımsız Homolof: Eski evlerde ahır ile aşena arasını ayıran duvar Hovlama: Saldırma, saldırır gibi yapma Humi: Minyon tipli Halovoşon: Düzensiz, dağınık kişi. Hınik: Katı sümük Hudup: Kısa boylu kişi Hıbar: Toz molozu Hoşot: Mısır yaprağı Hov: Bir ara çabukça. Çat kapı uğramak. Örnek: Bi hov gidu gelelum. Hovini almak: Öc almak. Hevesini almak, tatmin olmak. Hovi geçmek: Sinirleri yatışmak, sakinleşmek, isteği kalmamak. Hapsi: Hamsi Haşiras: Pişik Hapsimat: Köz üzerinde oluşan ince kül katmanı Hartoma: Ladin ağacını ince tahtalar halinde biçerek elde edilen çatı kaplama malzemesi Halaz: Dolu Hovini almak: Haz almak, tatmin olmak Hober: Hayvanların boğazına takılan çıngırak Hoholis olmak: Düğümlenmek Hohol: toz, küçük parçacıklar Hohor: Baykuş Hubuş: Çayın üstüne çıkan veya dibine çöken oduncuklar Handoşoro: Kirpi Holisavra: Kertenkele Hayat: Salon. Hayat (farsça) Haşavura: Bunaltıcı sıcak, deli sıcak Haşli hobis: Sıcak su ile masaj Hottoro: Çılgın, deli dolu Hızan: Çirkin, kirli pasaklı Hurdul: Gırtlak, boğaz Horolom: Çevresine göre anormal davranışlar sergileyen kişi Hamurun gelmesi: Hamurun kabarması, mayalanması, ekmek olarak fırına verilecek hale gelmesi Heyirlere gitsun: Rüya anlatılmadan önce muhatap, rüyanın hayırlara kalbolması dileğiyle bu temenni ifadesini kullanırdı Hırtlak: Pisboğaz Haraba: Süs kabağı. Su kabağı da denir. Eskiden süs amaçlı olarak ya da içi boşaltılarak su kabı olarak kullanılırdı ki bu son kullanımından dolayı bitki, su kabağı şeklinde adlandırılmıştır. Genişçe ve içi boş olduğundan bununla ayrıca yüzülürdü. Humi: Kestane kabuğu soyularak yapılan geniş huni şeklinde meyve toplamaya yarar alet. Hıyy: Bir şeyi veya kişiyi iğrenme, küçük görme veya bir söze itiraz kabilinden kullanılan bir ünlem. Örnek: H ıyy ne da yalan Hıi: Çocuğa pis bir şeye tutmaması veya sümkürmesi için söylenen ünlem ifadesi Hoş: Gerçi, zaten, nasıl anlamında. Örnek: Habuya geldi da hoş hiç bi yanuma uğramadi. O da gelsun, o da bizum arkadaşumuzdu hoş. Ne hoş bi şe demedun oğa. Haraba: Dar ve uzun armut şeklinde süs kabağı, bal kabağı Hohova etmek : Çömelerek oturmak (uğursuzluk kabul edilir) Her: Havanın ağır nem dolayısıyla sıkıntılı ve bunaltıcı olması Örnek: Havada bi herluk var Harhuş olmak/etmek: 1. Birini adamakıllı dövmek. 2. Yorgunluktan bitip tükenmek Hadel: Bina temel yeri Hıdiklamak: Gıdıklamak Heyirlere gitsun: Rüya anlatımından önce muhatabın, rüyanın iyi ve güzel bir şeye münkalib olması talebiyle söylediği söz


İ İro: Gökkuşağı İğrib: Düzgün olmayan, eğri büğrü İcabalda: İcab-ı halde. Gereğtiğinde, gerekirse İkileme: Mısır fidelerini ikinci kez seyreltip köklerine toprak çekme İnce kuşluk: Sabah ile öğle arasında, sabaha daha yakın olan zaman İngır mıngır etmek: Nazlanmak İrgaç: Dokumada çözgü yerine atılan enine ip İsril: Bir ağaç ismi İzdırme: Hastalığın yenilenmesi İrgamak: Sallamak, sallanarak yerinden kalkmak İliz: Odun yükünü bağlamakta kullanılan ince fındık çubuğu İstibis etmek: Yemeğin bozulması İfteri: Bir ot türü İsir otu: Yüksek yaylalarda yetişen geniş yapraklı bi ot türü İsrofil: Bir ot türü İpsoli: Erkek cinsel organı İhdiban: Domuz, porsuk benzeri yabani hayvanların korkutulup tarlalara zarar vermemesi için sırıklara asılan çıngırağa iple bağlı ses düzeneği İzğolis olmak: El, ayak burkulması İğriz etmek: Ormandan tarla ve benzeri yer açmak, kazmak İğratluk etmek: İmece usulü çalışmak İşmar etmek: İşaret. Göz, kaş etmek. Baş, göz ve eli ile gizlice bir şey anlatmaya çalışmak İşkilo: Kart zampara İşitmek: İsimlendirmek, çağrılmak. Örnek: O gelin ne işidu? İkten: ilkten, ilk başta İş: Bir şeyi önemsememek. Umursamamak. Örnek: Gitti da çok iş oldi. İkiden ikiye konuşmak: Herkesten gizli karşılıklı konuşmak İstimal etmek: Terbiye etmek, düzenlemek. Örnek: Eti istimal etmek, tarlayi istimal etmek İcabalda: icab-ı halde İssuzlenmek: Issız olmak İstemek: oni ne istersun. Ona karışma. Ferşadi ne isterum( karışmak, rahatsız etmek) İzumayi: Üzümün yetiştiği ay. Kasım İş aramak: başuna iş araysun. Bela aramak, iş açmak İş olmak: Ne iş oldi bağa biliymisun. Başıma ne iş geldi biliyor musun. İşteyici: İsteyici, dilenci İkrah almak: Birini sevmemek, ondan nefret etmek İzname: İzinname’den; resmi nikah muamelesi İzin duasi: İcazet. Hafızlığını tamamlayan kişinin hocasının huzurunda Kuranı baştan sona okuması sonunda yapılan dua ve merasim İkale/ye almak: Kaale almak, umursamak, önemsemek İnsanlukli: İnsancıl, merhametli İşkebit: Üstü sarı çizgili olup bal arısından biraz küçük yabani arı. Bu arı türü yuvasını toprağa yapar


K Kehriz: Yanları ve üstü taşlarla kapatılan su kanalı Kanava: Yol kenarında suyun akması için kazılan hendek, su oluğu Kancabaş: Burnunu her işe sokan kişiyi tezyif kabilinden söylenir. Kanatz: Bir tür ot Kabalak: Yağmurda başa alınan örtü Kremul: Ocak üstünde tavandan sarkıtılan çengelli ucuna kazan, güğüm asmaya yarayan zincir. Kirga: bir tarafı kazma diğer atrafı sivri uçlu tarım aleti Kürtuk: Kütük. Bir kar topağını yuvarlayarak oluşturulan büyükçe kar kümesi Kavul: Ortak bahis, iddia Kim var?: Kız için kiminle evli manasında. Örnek: Abulani kim var? Kelef: Ağaç dallarında biriken kar kümeleri Keres: Ekmeğin fazla pişmiş ve kurumuş kabuğu Kermane: Kirmen. Yün eğirmek için kullanılan araç Kestirmek: İneğin düşük yapması Kılavlamak: Kılağılamak, bilemek, keskinletmek Kıbal: Görünüm, kıyafet Kösre: Ters “V” şeklinde ağaç düzenek üzerine yerleştirilen yaklaşık 60 cm çapında ve ortasına geçirilen demir kolla çevrilen, kesici aletleri bilemek için kullanılan tekerlek şeklinde bileği taşı Kıran: Sırt, tepe Kutr: çevre, çap, genişlik, alan. Ağacun 1 metre kutri var. Kırcı: Üreticiden süt ürünleri alıp toptancıya satan aracı Kırgan: Kıran girmek.Toplu ölüm, salgın hastalık Kırkındi: Ormanlık bir alanın kesilerek yok edilmesi, açılması Kafkal: İçli meyvelerin dış kabuğundan ayrılması Kaşukluk: Mide Kakaç: Yüz Kalem: Bacanın çatı üzerindeki uzantısı Kan vurmak Sıcaktan bunalarak fenalık geçiren hayvanların kulak ya da kuyruk uçlarını keserek kan akıtmak Karlamadan: Karambole, gözü kapalı arkasını önünü gözetmeden girişmek. Karak: Çengel, kapı mandalı Karakos: Ahırdan çıkarılan ineklerin sevinerek koşuşması Karamus: Uçurum, yar Karaneş: Yabancı otların bitmediği çayır Karapşit: Esmer, çirkin Kanavat: Kendirin cılız kalmış olan fidesi Kambal: Çilek ipi, bel kemik iliği Kıyli: Tepsi Kudal: El mikseri Kugara: Çekçek, ağaçları eğmekte kullanılan çengelli sırık Kunguş: Çok yanmış şey, nesne Kuskut: Meyve sapı Kofin: Yayvan yaprak sepeti Kufur: Meyve çöpü Kadara: Kocakarı Kafega: Güğüm Kuvitza: Küçük yayvan sepet Kosifa: Kara tavuk Koniza: Bit yumurtası Kukku: 1. İbibik kuşu. Bu kuşun göçetmeye yakın zamanlarda (yaz başında) tükürmeye başladığına inanılır. 2. Özellikle Ramazan akşamları çocukların oynadığı saklambaç oyunu Kohraga: Karga Kobel: Piç Kumuş: Kestane dikeni Köhil: Gölgesiz, izbe yer Kadifor: Kapı eşiği. Cin çarpması gibi hastalıklara sebep olur korkusuyla kapı eşiğine oturmak tehlikeli görülür. Kokoç: Böcek, hamam böceği Kumul-o: Cumulos (latince) ot yığını, küçük tepecik. Toprak, kum tepeciği Kara Konculo: Kıllı korkunç efsane yaratık, kara koncolos. Yunanlılarda “kallikantzaros” olarak geçer. Kortz: Tahta oturak Kuyiks: Ulumak, acıdan bağırmak Kösre: Bıçak, orak, balta gibi kesici alatleri bilemeye yarayan ayaklıklı bileği taşı Kohliz: Sümüklü böcek Kuluhtera: Ağaçkakan Kosi: Kuluçka Kontari: Kısa kütük Kaful: Çay, fındık ocağı Kutsa: Elde ve ayakta çıkan nasırımsı yumru Kumras: Bir nesnenin aşırı kuruyup buruşması, büzülmesi Kerendi: Tırpan Kofteleşmek: Aletin körelmesi Kodoş: Değirmen oluğundaki suyun çarka daha sert vurmasını sağlamak için deliği daraltan düzenek Kirbi: Çatının sacak kısmı Korango: Bir tür ot Kosoğra: Kuytu köşe Kirva: İşe yaramaz, beceriksiz ve huysuz kadın Kintzal: Boyun, boğaz Kobat: Kaba, biçimsiz Kofkol: Geçilmesi zor, uçurumluk yer Kotzer: Tahta çanak. Köpeklerin yal kapı Kolçak: Kendirden örülen, gittikçe incelen ve ucu püskül haline getirilen ip biçiminde sallandığında ses çıkaran çocuk oyuncağı Kotzak: Güreşte rakibe çelme atma Koskodar: Becerikli, önder Kopya: Askerde ölenlerin resmi yolla gelen ölüm haberi Kopmak: Koşmak Kongoç: Eskimiş ayakkabı Korasitza: Pembe silindirik çiçek açan, yapraklarından yemek yapılan bir dağ bitkisi Komar: Ormangülü Kolof: Pişirilerek kurutulmuş yuvarlak peynir Kemre: Hayvan gübresi Kubas: Yüzü koyun Kıleba: Tahta parçası Kesman: Kestirme, kısa yol Kılebeç: Düz taban Kobel: Dişi köpek(rusça) Kıliga: İncik boncuk, oyuncak Kalovriya: Büyük bedenli hantal kadınlara verilen sıfat Karkanatz : Değirmende tanenin oluktan akmasını sağlayan oynak kol Kadarahti: Evin içinden alttaki ahıra açılan merdiven kapağı Karmakudal: Karmakarışık Kavara: Yellenmek Koytak: Alçak ve çukurda kalan yer. Kot kafa: Aptal, aklı basmayan. Kubani: Kurban olduğum manasında. Daha çok şefkat göstergesi olarak çocuklara karşı kullanılır. Bir de yerine göre argoda “yesinler” manasına da gelir. Kukus: Çam kozalağı Katzan: Sığırın işkembesi Kudug: Kuş gagası Kudug atmak/vurmak: Gagalamak. Kıreniden aşağı adamsun: Beş para etmez insan manasında bir deyim. Kasapetra : Sert toprak Kastaniça : Beyaz kabak Kontari: ufak ağaç parçası Korbakor : Sevilmeyen kişileri kınamak için kullanılır Kot kafa : Aptal, kıt akıllı Kotila : Ense Kotorecz: Silindir biçimli kalın dışkı Kukuta : Çay tohumu Kupas: Ters Kuplika : Hıçkırık Kupsi : bir nesnenin, eşyanın uç kısmı Kutalci : her iki takım veya kişiye katılan kişi. Yedek oyuncu (Yunanca) Kalktı rahmetli, oturdi korbakor Kara biber karadur, diremlan satulıyi. Kar da öyle beyazdur küreklen atulıyi. Kendume yer edeyim bak sağa ne edeyim Kestane kumuşindan çikti, kerisini beğenmedi Kız çay yaprağına bencer, zamanını keçurdun mi kartlaşur. Kim verursa bağa yerum, ben ondan yana derum Korkma kışun kışundan, kork aprilun beşinden, oküz ayrilur eşinden Kurdun adi çikti, çakallar paş koparayi Kitaba salmak: Birisini yaptığın şeyin kuranı şahit göstermek yemin ett Kitabarazisen: Kitaba (Kuran) razı isen. Allah aşkına manasında Kene: Yine Kaneyakli Çaresiz yetim Kemane vurmak: Önem vermemek Konişuk: Mukavele, konuşulan şey Kara dayak: Aşırı dayak atma, öldüresiye dövme Kara ateş: Ocakta ya da açık arazide yakılan ateş Kemane vurmak: Aldırış etmemek, bildiğini okumak. Örnek: Ne anlatursan anlat o kemane vuriy Kaava etmek: Kavga etmek Kovermek: Koyuvermek. 1. Boşamak. 2. Altına yapmak. 3. Bir şeyi birisine verilmek üzere saklamak Konuşuk: Kelime, laf, söz, anlaşma manasında kullanılır. Aramuzda bi konuşuk vardu Kardeş payi: Fındık kabuğunun içinden iki tane yapışık fındık çıkması durumu Karar: oninlan bir karar olsun. Aynı eşit manasında Kaca kaç etmek: Hızlıca kaçmak, uzaklaşmak Kanduruk atmak: Çocuk dilinde kandırmak, aldatmak Kandurikçi: Çocuk dilinde kandıran, aldatan. Kaku kovermek: Kızgınlıkta aşırı gitmek, sinirinden ağzına geleni söylemek, önüne gelene kızmak. Örnek: Sinirinden kakti koverdi. Kanava: Hendek Karar: Bi karar olmak; İki nesne veya insan arasında fiziki ölçülerin ve ruhsal durumların uyuşma durumu. Akran, yaşıt, yemeğin tadında pişmesi Kırokmak: Korkmak Korguzan: Çocuk dilinde korkak Kot: 5 kiloluk tahıl ölçü birimi Kugul: Cuculla (lat) coceletta (it). Kukuleta. Meme ucu. Başa takılan bere, fes türü başlıkların üst uç kısmı Kukulega: Kukuleta Köpek görsun suradini: Onu görmek, onunla karşılaşmak istemiyorum manasında bir ünlem ifadesi Köpek işesun suraduna: Hakaret ifadesi Kirgilas etmek: Silkmek, sarsmak. Samanının ayrılması için teknedeki mısır tanelerini veya unu silkmek Konşi: Komşu Kıh: Çocuk dilinde “pislenme, kirlenmek.” Örnek: Girma çamura kıh olursun. Kapturmak: Kapturdum oğa tokadi Kaydi mi eymelerune Kavran: Yağın konulduğu kap Koros etmek: 1. Ateşte kurutulan bezin kavrulmuş hale gelmesi. 2. Yeterli güneş almamaktan ötürü çamaşırın veya otun tam kurumayıp yaşımsı halde olması Korbagor: Hortlak, p.ç manasında küfür Karnal:Yük taşınan ipin içinden geçtiği sıkıştırma görevi gören bir nevi ağaç toka Kambal: Bel, kemik iliği. Yabani çileğin (hamucara) dibinde biten sicim şeklinde bitki Kokoç: Böcek, hamam böceği Kutuçi : Kuş gagası Kudi kudi: Köpeğe seslenme Kaçzan: Kesilen hayvanın sindirim organları, ciğerleri, ayakları ve başına verilen yoplu ad Kavara: Osuruk Kebur: (“k” harfi kalın telaffuz edilir). Kabir Kalif-ga: Kesilen odunların birbiri üzerine dizilmesi. Bi kalifga kibrit Kunzi: Sobaya üflemek için kullanılan ketenden çubuk, ince bacaklılar için kullanılır. Örnek: Kunzi bacakli Kurut: Minzinin top yapılarak güneşte kurutulmuşu. Kolof: bi somun ekmek Karamiş: Kara yemiş Kabukçi: Başkasının evinde yemek yemekten hoşlanan kişi Kasgarina: Örülmüş frodiko bezini tezgahta kesmek Kim bilisun: “Kim bilir” anlamında. Örnek: Kim bilisun nasi adamidi Komsilamak: Birisinin arkasından çekiştirmek, kovuculuk yapmak Karşi beri: Karşılıklı, yüzyüze Keren-m: Kere. Örnek: Bi kerem bizum buranın yaylasi yok Kesim almak: Bir işin fiyatı veya ücretini Götürü Kurşum: Kurşun Keh/ğan: Yeni ekin döneminde daha verimli olması için tarlayı çapalamak, büyük toprak kütlelerini ufaltmak Kulis etmek: hamsinin kafasını koparmak Kalega: Çocuk dilinde buzağı Kötü kişi olmak: Bir kötülük, yanlışlık dolayısıyla adının kötüye çıkması, birisiyle aranın bozulması, düşmanlık peyda etmek. Örnek: Kimselan kötü kişi olma Kes/ilmek: Bir şeyin bozulması, mahiyet değiştirmesi. Örnek: Hava kesti. Sut kesti Kaçma gitmek: Ebeveynin ve ailenin rızası olmadan kaçarak evlenme Kuduk, kuduglamak: Gaga, gagalamak Kopmak: Bir yerden ayrılmak, kalkmak, çıkıp gitmek Kefenk taşi: Diğer adı pomize olan ve kolay işlenen bir tür yumuşak taş Kalem: Baca uzantısının çatı üzerinde kalan kısmı Kuyuzma: sesin çıktığı kadar bağırıp çağırma Kurt kızanı: hayvanların çiftleşme zamanı Kudalis etmek: Bir şeyi karıştırmak, karmakarışık etmek Kupli: Kilit Kaşuklan yemek: Güzel havalar için söylenir. Örnek: Mübarek ne hava, kaşuklan yeni

L Luba: Yalak Luzma: Islanarak ağırlaşmış Langur lungur konuşmak, yuvarlanmak: 1. Kabaca ve düşünmeden konuşmak. 2. Paldır küldür yuvarlanmak Lans: İneğin baldır kısmı Lülük: İçi boş boru gibi olan Lüris etme: Ağlamaklı olmak Lari: Fiilerin sonuna eklenen çoğul zamiri. Örnek: Gördumlari (Gördüm onları) Ligonizma: Çok sulandırılmış, lezzetsiz ayran Levin çevirmek: Sıkıntı vererek dolaşmak Lomlok: Dalı budağı olmayan, düzgün Lahti: Köpek için yontulmuş odundan yapılan yal kabı Laup: Lakap Ligsiya: Çay üstünde yayılan sarmaşık türü Limis: Kokuşmak Lazut: Mısır Lavol: Kötü yaratık, şeytan Lahmas etmek: Halsizlenmek Lalotso: Çıplak, otsuz, ağaçsız yer. Livri: Şırfıntı kadın Loks olmak: İyice ezilmek Ligoritsa: Kökü yenen ve ilkbaharda yetişen bir bitki Likunts: Tatsız, lezzetsiz Likron: İki vadi arasında kalan eğimli sırt Limas: Karın erimeye başlaması Lom: Taş vb. sökmek ve sırık dikmek için toprak delmeye yarayan uzunca demir alet Loha: Sıcak rüzgar, esinti Ladaris etmek: Acı acı bağırmak Livor: Tabanca. İnce siyah meyveleri olan acı ot Lobut: Hantal, kaba, çirkin Lolo: Beceriksiz, işe yaramaz Loşo: Kalın dudaklı Levli: Yarma odun Lahmi: Uyuşuk, işe yaramaz kişi. Tatsız tuzsuz yemek Litroba: Kutsal su, ayazma, Hıdrallez günü (22 temmuz) Lamli: Koca burunlu Labaza: Geniş yapraklı bir ot Ligarba: Ormanda yetişen nohut büyüklüğünde siyah tadı mayhoş bir meyve Longoz: Çukur. Dere ile denizin birleştiği yerde oluşan girdap. Lifor: Çayırlar kesildıkten sonra yetişen taze ot Landara landara gezmek: Avare avare dolasmak Lekur : Uzun Liplip etmek: Lafı ağzında gevelemek Lenguri : Uzun boylu, hantal adam Livor : Yabani yemiş veren bir bitki Lobiya (Fr) : Fasulye Leğras etmek: Su, yağ, sirke gibi akışkan maddelerin bozulma, kokuşma gibi sebeplerle katılaşarak yapışkan ve tiksindirici bir hal alması Ladaris etmek: Acıdan bağırmak, çağırmak Lağım: Dinamit Layinga: Salıncak Livoris olmak: Aceleden, korkudan öteye beriye koşmak, ayakları birbirine dolaşmak Luluzma olmak : Islanmak, suya doymak Lip lip etmek: Gevelemek, lafı ağzında dolaştırmak Lobolmak: Adamakıllı ıslanmak, yağmurdan sırılsıklam olmak


M Manaç: İneği yemliğe bağlamak için kullanılan ip Malez : Mısır unundan yapılan tava yemeği Manca : Kazan yemekleri veya çorba Mihina: Devamlı burnu akan sümüklü çocuk Milos etmek: Değirmenin rutubet, kıran eksikliği vb. sebeplerle iyi öğütememesi, durması Miyanci: Orta, ara (farsça). Damat adayına gelin, gelin adayına damat bulan kişi, çöpçatan Mezere: Daha çok uzak yerdeki tarlaların kıyısına yağmur yağdığında içine sığınmak ve toplanan mahsulü veya kesilen otu geçici olarak içinde saklamak için yapılan derme çatma kulubemsi yer. Moma: Mama. Ekmek Mucuk: Beceriksiz Mahlas etme: Halsizlenme Mamulis etme: İsteksiz ve iştahsızca yemek veya yer gibi yapmak Melenk: Verimsiz arazi Maaga: Çocuk dilinde inek. İneğin çıkardığı ses “ma” ile şefkat ve sevgi belirten son ek “ga” nın birleşmesinden oluşmuştur. Midar: Dokumacılıkta alt ve üst ipleri ayırmak için kullanılan alet Milliyetçi: Akraba ya da hemşehrilerine düşkün kişi Mimit: Sivilce, ince uretamin Mamuç gelmek: Ölçüde eşit, denk gelmek Mamuris etmek: Ağzını yayarak yemek yemek Mihla burun: Ezik ve düz burunlu Mungarabis: İnek bağırtısı Murmulizma: Mırıltı şeklinde karşılıklı konuşma Mirmiga: Karınca Momol: Meyve kurdu Mamula: Diken gövdesinde boncuk büyüklüğünde salkım halinde asılı bir tür meyve. Maruşka: Çok yaşlı kadın Munzur: Dudak Munzur asmak/etmek: Surat asmak, surat yapmak Muni: Kadın cinsel organı Mirmigas etmek: Ayağın veya elin uyuşması, karıncalanması Misilim: Örnek gösterilecek kadar güzel insan ve nesne. Örnek: O misilim adami birakti da gitti. Misilim eteği mafetti Matruga: Mıtraka (Ar). Küçük balyoz, demir çekici. Meseleko: Ahşap evlerin çatısını sağlam tutmak için duvardan duvara uzatılan kalın ağaç kalas Mazudal: Bir ot türü Murç: Taş kırmaya yarayan yayvan büyük çivi Menkrel: Vahşi suratlı, kötü insan Mazudal: Eğrelti otu Miran : Yaylalarda ve mezrada yazın kullanılan ahşap yığma tek katlı ev Mudara : minnet etmek Murmuris etmek : Fiskos etmek Muşi: sığırın ön ayağında çıkıntılı yer Miroliya: bir tür yemek Migap: Metre küp Megadir: Kadir, değer bilmek Mezene etmek: Şüphelenmek Makoş: Kilim dokumada mekik Mahura: Bir tür fındık Kastanica: Bir fındık cinsi Mimil: Ufak tefek Mustarevleya: Üzüm şırasından yapılan bir tür yemek Mizmici: Çok titiz kişi Melenk: Ham, sert arazi Megereme/meğereme/meğersem: Meğer, sanki Mikab (Ar): Muk῾ab. Metre küp. Örnek: iki mikab çakıl Menşur: Meşhur Mizğıç: Cimri, mızıkçı Merak vermek: Şaşırmak, merak etmek. Örnek: Çok mi merak verdi bağa habu iş. Mumkin: Bir işin aşırı ısrar ve uğraşıya rağmen gerçekleşmemesi. Örnek: Bi mumkin gelmedi. Bir mümkin anlamadum ne dedi. Mucurum: Sakat, beceriksiz, sakar Meremet etmek: Merhamet etmek Meeşur: Meşhur Miroliya: İçyağ, taze soğan ve prasa ile yapılan mısır ekmeği Miksiya: Sümük Marazi almak: Delilircesine kızmak, çılgına dönmek. Örnek: Gene aldi’a marazi Maroslamak: Özellikle bitkiler için sıcaktan büzüşmek, sıcak etkisiyle kendinden geçmek, solmak, cansızlaşmak Mazğalaş: Cevizin yeşil kabuklu kısmı Maağnat: Muannid (Ar). Korkak, zayıf karakterli, inatçı, pimpirikli ve evhamlı kişi Memediga kuşi: Serçeye benzer renkli bir kuş Muhabbetli olmak: Birisiyle çok samimi olmak, aranın iyi olması Merak vermek: Merak etmek, aşırı ilgisini çekmek, bir şeyi garip, acayip bulmak. Örnek: Çok merak verdi bağa, bakacuğum neydi


N Nemna/ga: Çocuk dilinde yemek, mama Nadomermer: Zeki olmayan, kafasız Nusga: muska Nedu: Ne oldu? Nağnaga: Yavaş, üşenik iş yapan Ne iş oldi bağa: “Mahvoldum, başıma ne iş geldi” manasında endişe ve üzüntü bildiren bir deyim. Neluk: Niçin, neden Nanuris etmek: 1. Üşenmek, üşenik hareket etmek. 2. Ninni etmek Na: “Al, işte, burada” manasında. Örnek: Kalemi mi araysun?. Na na buyadu. Neluktur: “Nasıl oldu, ne oldu, niçin öyle oldu” manasında bir soru edatı Nezetli: Lezzetli Ne iş oldi bağa: “Başıma ne iş geldi” , “eyvah” manasında. Örnek: Vuh ne iş oldi bağa Ne halun var: Halin keyfin nasıl? Ne zorun var: Ne oldu da, ne sebeple manasında. Örnek: Ne zorun variydi da vurdun’a


O Oflan: Raf Obi: Öbür. Örnek: Obi taraf. Obi gerisi Ocakbara: Ocakbaşı, evin ateşlik kısmındaki oturma yeri Olar: Onlar, giller anlamında bir son ek. Annem-olar. Teyzem-olar. Oksobis: Yaramaz Ole: Öyle. Örnek: Habuni bi daha yaparsan doğerum seni. Yapamazsun. Ole mi yaparum. (Öyle yaparım ki) Orak: Temmuz ayı Oğure gelmek :İneklerin kızışması ve çiftleşme zamanının gelmesi Oğortlamak: 1. Dağınık bir yeri veya nesneyi toplamak, düzene koymak Ogi: O ki, madem ki, ne zamanki manalarında. Örnek: Ogi gelmiycesun niye demedun. Ogi seferberluk çikti, hep askere gittile. Ondan sıkındi etma: onu sıkıntı yapma, onu kafana takma Oğ: Oğune, oğunden: Önceden, önden Oğ vermek: Öne çıkarmak, önem vermek. Örnek: Kaynana gelinini pek oğe vermiycek Orginmek: Ürkmek, korkmak Ossaydi: Daha olsaydı manasında. Örnek: Yemeği hep yedi mi?. Ooo daha ossaydi. Oysam: Oysa, oysa ki Oleluklen: Öyle, o şekilde Ovlemeli, kindimeli, yatsimeli: Öğlenleyin, öğle üzeri Oni arama: “Onu hiç sorma” manasında. Örnek: Yoli mi sorayisun. Oni arama, belediye ole bi yol yapti ki. Odur komak: Oturtmak Ordesi: Ertesi gün, pazarordesi Olmak: Muhatabın dediğinin anlaşıldığını ifade eden tasdik ünlemi. Örnek: Haa, ole oldi. (öyleyse tamam veya şimdi anlaşıldı) Ora/sı: Bu işaret sıfatı, kendinden önceki kelimeyle birleşerek başındaki “o” harfi düşer ve “i,ı” ye dönüşür. Örnek: Boşkaldira (boş kaldı ora/sı) Odurkomak: Oturtrmak Oni de da de: Muhatabın sözünü onay, doğrulama manasında söylenir “haklısın” demektir. Çoğunlukla üzüntü verici ve olmaması istenen bir durum söz konusu olduğunda kullanılır. Örnek: Keşke oraya hiç gitmeseydi – oni de da de

P Peşko: Saç soba Pines: Kümes Puli: 1. Yavru, 2. Bazı sebzelerin küçük hali,3. göz pulisi: göz bebeği Pehil: Cimri, aç gözlü Pubidis olmak: Ahlanıp vahlanmak Pasal: Hayvanları bağlamak için yere çakılan kazık. Kütük yarmak için kullanılan ağaç kama Peygamber ogizi: Siyah, parlak iri kabuklu bir böcek Peleveris: Kaba, çirkin Pasarina: Ağacı kaldırıp yuvarlamak için altına sokulan kaldıraç ağaç Pisa: Cam sakızı Paronim: Lakap Panfi: İneklerin yemlendiği yer Purdul: Elbise ve kumaş eskisi Pikro: Acı tat. Pikros (yunanca) Pasal: Odun yarmayı kolaylaştırmak için yarığın arasına sıkıştırılan veya el hızarı çekilirken sıkışma durumunda araya konulan ucu sivri odun parçası Payina gitmek: Peşinden gitmek, takip etmek. Pandol: Pantolon Peşine bayılmak: Birisini çok sevmek. Peke: Gündüzleri oturmaya geceleri yatmaya yarayan tahta sedir. Paklamak: Allah paklasun seni. Peşine kaçmak: Kızın erkeğe kaçması Parkmak: Bırakmak Pistas olmak: Ekmeğin boğaza tıkanması Per: Koyunların saklandığı ve sağıldığı yer, ağıl Paruks: Bir aletin düzeltilmesi, tamir edilmesi, küçük bir bakımdan geçirilmesi. Mesela bir kazmanın körelen ağzının bileylenmesi işlemi

R Rahruga: Kırık dökük, külüstür şey, alet Rilas etmek: Sıcaktan terlemek, yapış yapış olmak Rezali-ga: Sümük-lü Roke: el dokuma tezgahının bir parçası. Mısırın kurutulup tavana asılı hali. Rakan: Yokuş Rahna: Örümcek Rosaga: Dere kurbağası Rahti: Çit Rahatluklan tükenmek: Bir dua ve temenni cümlesi. Rahat ve mutlu yaşayıp ölmek

S Salut: Bir tür ot Sav sav etmek: Savmak, uzaklaştırmak Sehil: Dilenci Saza: Bir tür ot Subara: Elif cüzü Sinağuş: Deneme, sınama Sevilur kemuğu olmak: Cana yakın, sevilen bir yanı bulunmak Sumuç: Baş parmak ile işaret parmağı gergin halde iken aralarındaki uzaklık Sihleka: Zayıf, cılız Saysana: Dini ve geleneksel törenlerde dağıtılan hediye kumanya Sığna: Yara izi Sığran: Isırgan Sevinmiş: “Hayırlı, uğurlu olsun” dua ifadelerini tamamlamak için söylenen ve “sevinç, neşe içinde…” manasına gelen kalıp söz. Örnek: Sevinmiş bayramlar/günler göresun. Sevinmiş odurun Sadde: Sadece Say: Sahi. Örnek: Sayi dersun çecuk Sinor taşi: Sınır taşı. Komşu arazileri birbirinden ayırmaya yarayan işaret taşı Sarmak: Sevmek, hoşlanmak. Bu oyun çok sardi bağa Sebediga: Küçük sepet Sifte: Siftah, başta, önce Surmiga: Bir tür ot Suruşmak: Oyalanmak, tembellik yapmak, eğlenmek Saklamak: İnek, öküz beslemek, bakmak Sinir tepemden aşiruyi: Aşırı sinir halinde söylenen “Sinir tepemden çıkıyor” manasında bir ifade Soyutmak: Söndürmek Seflen: Arapça “sehiv” kelimesinden, bir şeyi yanlışlıkla, istemeyerek yapmak Sardum oğa çubuği/dayaği: “Verdim ona dayağı” manasında iyice dövmek Sufat-suz: Suratsız, yüzsüz, arsız Sımarlamak: Ismarlamak Seren: İskemlenin bağlantı çubuğu ve mısırların asıldığı uzun çubuk Sükut durmak: Sessiz olmak, ses çıkarmamak Sorsan: Güya, sözde, sözüm ona manasında. Örnek: Hiç bi şe yaptuğu yok. Sorsan bu geminun kaptanidu Soğun: Bari, hiç olmazsa Savah: Salak Safi: Sırf, sadece, tamamen. Örnek: Kabun ici safi becuk doliydi

Ş Şoldoho: Dağınık, pespaye adam Şaşaf: Çarşaf Şarba: Echarpe (Fra), scarf (ing), şarf (rusça). Eşarp. Başörtüsü Şafliz: Salya şeklinde tükürük Şalvar: Belin demire geçti bağlantı yeri Şalega: Çocuk önlüğü Şaravaz: Üzerinde ezilerek üzüm suyunun çıkarıldığı tahta düzenek Şina: Kolay çözülecek şekilde bağlanmış düğüm Şivril asmak: Küsmek Şuruzma: Islık Şiftil: Dudağı çıkık ve çirkin olmak Şaf: Kulakları büyük olmak Şilir: Dayak veya yaralanmadan ötürü vücutta oluşan iz ve kabarmalar Şi etmek: Çocuğu işemeye teşvik için veya sümkürmesini kolaylaştırmak için denir Şuftulis etmek: bir işi gelişigüzel yapmak Şurdalis etmek: kıçının üzerinde kaymak Şodis etmek: Fışkırmak, tazyikli akmak. Örnek: Burnindan kan şodis etti. Şurdariya: Dağ yamacından aşağıya doğru inen dik yarık alan (kesilen ağaç tomrukları buradan kaydırılarak taşınırdı) Şeytan yesun seni: Bir tür beddua

T Tağra: Ufak balta Temreğu: Bir tür egzama Tepinas olmak: Huzursuz olmak. Olduğu yerde tepinmek Tezdırmek: Ürkütüp kaçırmak Trişkel: Üç ayaklı sofra altlığı Tezlemek: Acele etmek Tohdaşmak: Birbirine alışmak, sevgi beslemek Temes: 1. İskelet, kaburgalar. 2. Sepet yapımından kullanılan fındık kabuğundan mamul örgü malzemesi Toprak çekmek: Toprak üzerinde yatan kişiye toğrağın soğukluğunun sinmesi Tzamat: Dürülmüş bir kucak ot Titrom: Nazar ve göze karşı kömür ve su ile yapılan kocakarı ilacı Tufanis etmek: Pis, iğrenç kokmak Tebes kubas: Tepe taklak, ters yüz olmak Tezbiş: Tesbih Tarnaks etmek: Ani korku karşısında titreme Tink: Tahıl veya çayı dövüp toz haline getirmeye yarar düzenek, dibek Tebera: Gözleri şaşı olmak Tumbi: Tümsek Tumbulis: Kafa üstü takla atmak, tepe taklak gitmek Temes: İnsan veya hayvan kaburgası Teşki: Keşke Tarlayi yapmak: hasada hazır hale getirmek. Mesela mısırı ve fasulyeyi dikmek. Tak: “e kadar, e değin” manasında. Örnek: Tak gittum canum çıkti Tutmak: Bir şeyin hiç dayanmadan bitivermesi. Bi kıyli baklava yaptum, hiç tutmadi. Tayak: Dayanak. destek. Bir şeyin devrilmemesi için ona destek olrak kullanılan odun, tahta Tabah: İneğin ayaklarının yara olmasıyla baş gösteren bir tür hastalık Tenimas etmek: Gidip gelmek Tohli: Koyunun gelişmemişi Taheya: Eski, uygunsuz, kırık dökük Tuksilamak: Köpeği “tuksi tuksi” diyerek bir nesne üzerine saldırtmak Tak: Dek, -e değin, -e kadar. Örnek: Tak buldum oni, canum çıkti. Tirnuk: Alıngan Temam etmek: Ölmek. Bir şeyi, bir işi sonlandırmak, bitirmek. Teza: Kene Tomar: Hep beraber, topluca Tomar bazar: Hep beraber Toprak yiyen: Daha çok çocuklara kızgınlık anında söylenen beddua anlamına da gelebilecek bir ifade. Ted: 1. Olumsuz durumlarda “sakın ha dokunma, elleme, konuşma” anlamında çocuğa söylenen tehtid, uyarı sözü. 2. Kendisine atfedilen bir söz veya olayın doğru olmadığına itiraz manasında söylenen ünlem ifadesi. Örnek: Ted, ben ole bi şe demedum Tanişukluk vermek: birinin selamı referans ilegitmek Tabeç: Bacakları eğri, çarpık kişi Takatuka: Tarlada ekinleri kuş ve yabani hayvanlardan korumak için rüzgarda dönüp ses çıkaran kurulu tahta düzenek Toli: Çocuk oyunlarında çizilen daire, kazılan çukur Timla: İlaçlık, az bulunan şeyler için denir Temon: Dümen Terden bi su olmak: Abartılı bir deyim olarak aşırı terden suya dönmek manasında Tavli: Semiz, kilolu, şişman anlamında Toprak paklasun seni: “Tez geberesin” anlamında bir beddua cümlesi


U U: Bileşik cümlelerde ilk fiilin sonuna gelen “- ıp, ip, erek, arak” ekine denk gelir. Örnek: Ekmeği kesu yedi. Çecuğu alu gitti. Ufandi: Kırıntı Uzun kulaktan duymak: Kaynağının açıklanması istenmeyen bir bilgi için kullanılan söz Usti dönmek/gitmek: Başı dönmek Uyma gitmek: kızın birisiyle anlaşarak kaçması. Zorla kaçırılmaması Utanmak: Allah utandurmasun seni. Mahcup etmesin manasında. Rahmetli Allah utandurmasun eyi adamidi. Uraniya: Ahşap evlerin tavanında yatay uzanan ana ve temel direk. Uhtupis etmek: Düzensiz, alelacele ve yarım yamalak iş yapmak Uyan: Öbür taraf, karşı taraf Uyma gitmek: Kız ile delikanlının anlaşarak kaçması


V Virga: Tırmık Vaktım yok: Dermenım yok Vindas: Sığırların sinek sokmasından korunmak amacıyla kaçışması Voros: Yarıya pişmiş, haşlanmış Vuvus: Ayak bileğinin iki yanındaki kemik çıkıntıları Vukos olmak: Yemek yemek Vol: Toprak kütlesi Vetro (Rusça): Büyük kova Vu/h : Şaşırma ifadesi ve bir felaket ve üzüntülü haber karşısında verilen tepki nidası. Varyoz: Balyoz Var oni günahina: Önem vermemek, umursamamak. Örnek: İş bitmiş bitmemiş var oni gühanina. Vekşi: vahşi Var: varum oni niyedume. Niyetime var. Vuga: Ekmek kırıntısı Vuzvuş: Herhangi bir şey üzerindeki tırtık. Ağacın veya kalasın tırtıklı ve çıkıntılı olması. Vrişil: İri dudaklı Varayuğa: Var yok konuşmak. Boş laf etmek Varmak var: “Olduğu kesin” manasında. Örnek: Ekmek varmak var ama sağa vermem Ver ettuma küfürü, dayaği: Birisini adamakıllı dövmek, birisine galiz küfürler söylemek Vadeye salmak: Ağır şart koşmak, olması imkansız şeyler istemek

Y Yi: Şimdiki zaman “yor” eki olarak fiil sonuna gelir. Örnek: Yabayi, edeyi (yapıyor, ediyor) Y düşmesi: “y” ile başlayan bazı kelimelerin başındaki “y” harfi düşer ve kelime bir sonraki harfle başlanarak söylenir. Örnek: İpranmak (yıpranmak) üzmek (yüzmek) üksek (yüksek) ilan (yılan) Yangıslamak: Birinin sesini taklit etmek Yangaz: Yan çizen, üçkağıtçı Yoğran: Yorgan Yüzbar etme: Yüzleştirme Yiğın: Bir sırığın etrafına yığılan ot kümesi Yurek düşmesi: Mide sancısı Yüzini köpek yalamak: Bir tür beddua. Birisinin yüzünü köpek yalarsa utanmaz olacağına inanılır Yeni yıl durdi: Yeni bir yıla başlandığında denir. Yiri: İri Yiğne: İğne Yol: yollar üstüne kalmak. Kimsesiz kalmak. Annesi babası eldi, yollar ustine kaldi. Yaş: o, mehmetlan yaştu. Akran manasında Yari gecemeli: Gece yarısı Yukli: Yüklü. Hamile. Kadınlar için kullanılsa da özellikle sığır ve koyunların gebeliği için söylenir Yürüme gitmek: yürüyerek gitmek Yirmak: Irmak Yaprak etmek: Kışın sığırların altına sermek için koruktan yaprak toplamak. Yaylim: Otlak, mera. Hayvanları yaylaya çıkarmak işi Yarayişli: Yararlı Yekkün: Yekün, bütün. Örnek: Bağırmaktan yekkün dünyayi yıkdi Yazluk: Balkon Yanliyak: Yalınayak Ya ne : “Ne sandın ya” anlamında, muhatabı tasdik ve doğrulama için kullanılır Örnek: - Demek cami o çeçuk kırdi ha. –Ya ne? Ya dema/ya konuşma: “Deme ya” manasında esef ve üzüntü bildiren ünlem öbeği. Örnek: Eldi mi, ya konuşma Ya yalan dema: Üzüntü verici bir durum karşısında “Doğru söyle, gerçekten mi?” manasında şakınlık ifadesi Yuzgar: Rüzgar Yancalma: Yanlamasına Yekten yere: Boşuboşuna, bir hiç uğruna, fuzuli yere. Örnek: Yekten yere adam eldürdi Yekten: Birdenbire, aniden Yudurmak: Yitirmek, bir şeyi amacına uygun ve faydalı şekilde kullanamamak, zayi etmek. Örnek: Misilim kumaşi yudurdi Yüzbar: Biriyle, bir nesneyle yüzyüze gelmek Yazbaşi: İlkbahar

Z Zardava: Karabasan Zumilaç etmek: Ezmek, buruşturmak Zubuş etmek: Ezmek, dağıtmak, parçalamak, Zuğlis olmak: Ezilmek, pestili çıkmak Zimilaç : Sık dikenlik yer. Zadiberi: Zaten, eskiden beri Zükam (Ar): Soğuk algınlığı Zorun neidi: niçun evlenmedun, niçun vurdun çeçuğe zorun neydi? Zidina gitmek: zıt olmak, tersine gitmek, birisinden bi davranıştan hoşlanmamak. Zirza: Menteşe, eskilerde kapıları arkadan kilitlemek için kullanılan, ucu kanca şeklinde düzenek Zot: Bir aletin yenilenmesi. İlgili esnaf kendisine getirilen aletin zot mu yoksa paruks mu olacağına göre ücret takdir ederdi. Mesela bir kazmanın ağzı tamamen bitmiş ve yenilenmesi gerekiyorsa bu “zot” işlemine tabi olurdu. Zaravadis etmek: Ayağın burkulması


FOLKLORİK GELENEKLER

Oyunlar

Madiga: Ebe olan oyuncu içinde buşunduğu yuvarlak çizili alan içinden 30'cm lik küçük bir sopayı sırası gelen oyuncuya havadan atar. Oyuncu da elindeki 1'm lik bir çubuk ile gelen sopaya havadayken hızlıca vurup mümkün olduğunca uzağa fırlatır. Ebe, sopanın peşinden giderken oyuncularda hep beraber koşup ellerindeki sopalarla ebenin çizili alanını kazmaya çalışırlar. Ebe ise hızlıca geri dönerek elindeki sopayı çizili alanını boş gördüğü oyuncunun yerine bırakır. Bu sefer ebelik karşı oyuncuya geçer. Dağa çikmali: Çanak çömlek patladi: Divol: Ahtariya: Topal tavuk: Kral oyunu: Kuyu oyunu: Kumsalda 4 kişi ile oynanır. Her oyuncu önüne üçer tane küçük çukur kazar ve herkesin kendine ait küçük taşları olur, sıra kimdeyse taşları sayarak diğerlerinin çukurlarına dağıtır. Bu dağıtım esnasında çukurlarda tek veya çift kalanlar sıra kimdeyse onda kalır.


Yemek türleri

Çumur: Haşil: Pazarisa: Pekmezli haviz: Mısırlı haviz: Arpa çorbası: Korkot çorbası: Kavut: Baluze: Bezergenaşi (turşulu): Bezergenaşi (peynirli): Çirihta: Hapçozim: Lori: Sihmanca: Hapsikoli

Nazar ve göz değmesine karşı ilaçlar Domuz bağlaması: Bu muska, tarlayı yabani hayvanların saldırısından korumak için yapılır. Domuz bağlama duası ile birlikte tercihen pamuk bir ipliğe yedi düğüm atılır. Sonra bu okunmuş ip varsa tarladaki bir ağaç kovuğunun arasına konur veya bir odun parçasının arasına sıkıştırılarak toprağa gömülür.

Yürek kaçması veya korkuluk kaldırmak:

Göz ilacı: Nazara karşı yapılan bir muskadır. Bir tasa su konur ve kömür atılır. Her kömür atılışında belli sayılarda ayet’el-kürsi, Felak, Ehad ve Nas sureleri okunur. Yeterince kömür olduktan sonra muskayı yapan kişi bu tası alarak hiç konuşmadan suyunu kapı kollarına dökerek kaba akıttırır, akabinde iskemlenin ayakları bu suya batırılır. Sonra su hasta kişinin boynu ve göğsüne serpilir. Hasta geri kalan suyu yedi sabah aç karnına içer. Artan kısmını ise üç farklı yol ortasına döker. Böylece insanlar onun hasta olduğunu anlayıp şifa dilerler.

Demro – çim ilacı: Bu ilaç daha çok su toplayıp sonra kuruyarak yerinde iz bırakan yaralar için kullanılır. Eğer bu kalan yara izi genişse dişi yara demektir ve bunun çevrelemesini erkek yapar, iz az ise erkek demektir, bunu da bayan yapar. Kimi ateşte ısıtılmış odunla, kimi iğne ile her keresinde “Em ebremû emren fe innâ mumbrimûn” (Yoksa işin gerçeği hakkında kararı onlar mı verecekler? Hayır asıl karar verici biziz. Zuhruf/79. ayet) ayetini okuyarak yedi defa yaranın etrafını döner.

Tevadür ilacı: Ana siftesi (bir annenin ilk çocuğu) adıyla bir bayan veya erkek seçilir. Bu kişi bu muska işlemi süresince hiç konuşmaz. Ona yanındaki kişi tercüman olur. Önce ev içinden veya komşulardan 41 kaşık temin edilir. Bunlar yedişer bağ yapılıp bir süzgece konur. Sonra kıremul, sacayağı ve belin demir ağız kısmı bir ateşe atılır. Bu arada ana siftesi, topraktan çıkan ayrı ayrı altı su kaynağının herbirinden güğümüne yedi kaşık su alır. Sonra değirmene gidip taşını tersine çevirir ve burada bulduğu yedinci su kaynağı ile güğümü doldurur. Akabinde hastanın kesilen tırnakları, evin tozları, biraz mısır unu ve zeytinyağı beraber ateşin küllerine serpilir. Hasta sonra bu ateşin közleri üzerine getirilir. Kaynaklardan toplanan su bu közlerin üzerinde kaşık dolu süzgeçten geçirilerek hastanın başı üzere dökülür. Ve közdeki kremul ve demirlerin havıyla dökülen soğuk su buhar olarak hastanın yüzünü kaplar ve hasta iyileşir.

Karakoncolos nedir Karakoncolos (çoğul: karakoncilo) gündüzlerin en kısa olduğu, güneşin ekvatordan en uzak olduğu dönem olan 25 Aralık ile 6 Ocak tarihleri arasında yaşadığı yeraltı dünyasından çıkarak insanlara zarar vermeye çalışan iblislerin adıdır.

Karakoncolosların görünümü Eski Yunan’da kallikantzarosların görünümü farklı şekillerde anlatılmaktadır. Kallikantzaroslar diğer kültürlerdeki olduğu gibi yer altı dünyası yaratıklarının çirkin ve korkunç tüm özelliklerini taşımaktadırlar. Eski Yunan’da genellikle vücudu kıllarla kaplı, at bacaklı, yaban domuzu dişli, bazı hayvan uzuvlarına sahip bir yaratık olarak tasvir edilirlerdi. Zamanla ayı veya dev bir maymuna benzetilen kıllı, pis kokulu bir yaratığa hatta bir hilebaza dönüştürülmüştür.

Osmanlı dönemi Anadolu Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde karakoncolos formunda bahsi geçmektedir: “Rum kefereleri ekseriya Esvet Nikola ve Sarı Saltık ve Meryem Ana ve Kasım ve Ayanta ve Hızır İlyas ve Şemun ve Bertuk ve Kara Koncoloz nam-ı bednamları günlerinde perhiz üzere oldukları zaman bu balık pazarı aşbazları yağsız taamlardan bakla ve nohud ve mercimek ve galeta ve ipsemata ve ipsomisko yani ekmek tiridi ve alkuryasa yani hıyar boranisi ve kormidiya yani soğan dolması bir gune yağsız üzüm ta’amlaru pişirüb...”

Karakoncoloz açıkta bulunan yiyecek kaplarına tükürüp hastalıklara sebep olmakta, evin dışından insanlara seslenerek dışarı çağırıp, uykusunda dışarı çıkan insanları alıp götürmektedir.


Karakoncolos seyirlik oyunları: Trabzon’da Kalandar gecesi (Ocak ortası), Anadolu’da Ocak veya Mart ortasında köy gençlerinden birisi ayı postu giyip, üzerine çanlar taktıktan sonra ev ev gezdirilir. Ev sahibi oyunculara paranın yanı sıra yöreden yöreye değişen temel besin maddeleriyle un, yumurta, peynir, yağ, pekmez ve üzüm vs. vererek ödüllendirir.

Papra pubrik geleneği: Yaylaya duman inip uzun süre kalkmadığı, yağmurun ardının kesilmediği havalarda güneşin açması için çocukların elbise giydirip, ıslatıp, gelin adını verdikleri bir çalı süpürgesini ev ev dolaştırarak tekerlemeler eşliğinde muhlamalık malzeme toplama adetine denilmekteydi. Tekerleme: Barba bubrik ne ister/Allah’tan güneş ister/kaşuk kaşuk yağ ister/veren cennet kuşi/vermeyen cehennem kuduği

Litroba şenliği: Yunanca olup Lutir (yıkanmak, yıkamak) ve poli (şehir) kelimelerinden oluşur ve “şehir yıkanması” anlamına gelir. Günü ise eski hesapla 7 Mayıs, Miladi takvimle ise 20 Mayıs’a denk gelir. Yöremiz dışındaki yerlerde denizde bir dizi etkinlikle kutlanan bu şenlik, bizde daha çok çocuklarca dağa veya dereye inilerek kutlanırdı.

Eski hesaba göre aylar:

April (ing): Nisan Mayis: Mayıs Kirezayi: Haziran Çuruğayi: Çürük ayı. Temmuz. Bu ayda havanın insanın etlerini çürütecek şekilde aşırı nemli ve yağmurlu olması dolayısıyla bu şekilde adlandırılmıştır. Ağustos: Ağustos İstavrit: Eylül Ohtomrayi (İng): October. Ekim İzumayi: Üzüm ayı. Kasım hustiyanar: Aralık Yeniyıl: Ocak Kuçukayi: Şubat Mart: Mart


Köyümüzdeki mahalle, tarla, çaylık ve arazi isimleri:

Kuşando Abendoma (Yun): Apan to omal. Üstteki/yukariki düzlük. Muhli Karona Nişago İstelehali Kobolomoğun göli Melenkler Uvaniya Kuspuda Kozinalar Korgozorlar Lusra Kucumri Oksodi Ocakpara Boşinak Bilazer Çahçuguğun yirmağı Laczorim Seyiller Dam yüzme yeri Mosolof Çiradiga Miranlar Koçumbel Humsinun çayi Fefekobol Ragan Kırmalar Lubalar – lubanun suyi Mandalinanun taşi Hamizando Ços İsrofiller Fidödiya kabani Ardin Mayıla Mosolof Kusba: Elips şeklinde toprak tümsek Lisar taşi: Bu taşta Hz. Ali’nin bastonunun ve atının ayak izinin olduğuna inanılır. Ve mütemadiyen ziyaret edilir. Sülenler (Yun): Havalandırma borusu, su borusu veya hendeği. Kelimedeki sonek, Türkçe de kullanılan ‘Ler’ sonekidir. Aydoniya: Ay-döneyi. Akşam ayın ilk döndüğü ve göründüğü yer olmasından mülhem bu adı almıştır. Kambo:Düzlük İsirluk (Yun) : Düzlük. Kelimedeki “luk” soneki, Türkçede “lık” sonekinin Karadeniz şivesinde deforme olmuş şeklidir. Kukulisler: Birikimler, yığınlar. Yığının şekli olan, ince ve sivri zirveden aşağıya doğru koni şeklinde açılması durumu, bu kelimenin bazı başlık veya yün fesler için de kullanılmasına neden olmuştur. Lakoz (Yun): Bu toponim Yunanistan’da lakos şekliyle Kefalonia, İyonya adaları, Lakonia, Peloponisos, Mesinia vb. bölgelerde bolca kullanılmaktadır. Filamura (Yun): Ihlamur ağacı. Flamuria. Kelime hem fleri, hem de flamuri, flampuri şekliyle de eski Rumca’da kullanılmaktadır. Fleri sadece ıhlamurun ağacı, flamuri ise ıhlamurun kullanılan yaprak ve tomurcukları için kullanılır.