last
Görünüm
İngilizce
[düzenle]Ad
[düzenle]last (çoğulu lasts)
- sonuncu kişi veya şey, bir şeyin dibi, sonu.
- Ayakkabıcıların ayakkabı tamir ederken kullandığı kalıp.
Söyleniş
[düzenle]Heceleme
[düzenle]- Heceleme: last
Örnekler
[düzenle]- The last of their guests had also gone. – Son misafirleri de gitmişti.
Deyimler
[düzenle]Belirteç
[düzenle]last
- en son, son defa, son olarak
Söyleniş
[düzenle]Heceleme
[düzenle]- Heceleme: last
Örnekler
[düzenle]- She is the woman last heard of in Adana. – Adana'da son olarak [hakkında] duyulan kadın o.
Eylem
[düzenle]last
last eyleminin çekimi
- sürmek, devam etmek
- bozulmadan veya bitmeden kullanılmaya devam etmek, (belirli bir süre) dayanmak
- hayatta kalmak, dayanmak, -yı çıkartmak (geceyi, haftayı v.s.)
Söyleniş
[düzenle]Heceleme
[düzenle]- Heceleme: last
Örnekler
[düzenle]- the guitar solo lasted for twenty minutes.
- a lip pencil lasts longer than lipstick.
- He won't last the night.
Ön ad
[düzenle]last (karşılaştırma more last, üstünlük most last)
Yalın | Karşılaştırma | Üstünlük |
---|---|---|
last | – | – |
Söyleniş
[düzenle]Heceleme
[düzenle]- Heceleme: last
Örnekler
[düzenle]- They caught the last bus.
- Last year, her mother died at the age of 78.