durulmak
Görünüm
Türkçe
[değiştir]Eylem
[değiştir]durulmak (üçüncü tekil şahıs geniş zaman çekimi durulur)
- duru duruma gelmek
- Akmayan su, kımıldanmayan, olduğu yerde bir çukurun içinde pıhtılaşan, ağırlaşan durgun ve durulmuş su ölümü hatırlatır bana. - Nazım Hikmet
- gürültü, kımıldanış, karışıklık, yağış, yel dinmek, sükûn bulmak
- Dışarıda nemli bir rüzgâr esiyordu, dalgalar durulmamış, yalnız biraz ağırlaşmıştı. - Azra Erhat
- (mecaz) sakinleşmek
- Hüdai ile olan anlaşmazlıklar durulacak gibi değildi. - Ayşe Kulin
- durma işi yapılmak
- Mor dağlara karargâhlar kurulur. Eteğinde bölük bölük durulur. - Bekir Sıtkı Erdoğan
Çeviriler
[değiştir]Kaynakça
[değiştir]- Türk Dil Kurumuna göre "durulmak" maddesi