through
Görünüm
İngilizce
[düzenle]Edat
[düzenle]through
through
- arasından, içinden (tünel, kapı, kalabalık vs.)
- delik açacak şekilde, içine
- bir şeyin birimine kadar devam eden, süresince
- yoluyla, vasıtasıyla
Örnekler
[düzenle]- As soon as we opened the gate they came streaming through.
- The lorry smashed through a brick wall.
- The struggle through until pay day.
- Dioxins get into mother's milk through contaminated food.
Ön ad
[düzenle]through (karşılaştırma more through, üstünlük most through) through
- son durağa kadar süren veya geçerli (toplu taşım aracı vb.)
- bir uçtan bir uca devam eden, içinden geçen (yol, trafik, oda vs.)
- bir sonraki basamağa geçmiş (yarışmada vs.)
- (teklifsiz konuşma) Biriyle veya bir şeyle ilgili hiçbir planı, beklentisi olmayan. -ile işi bitmiş
Örnekler
[düzenle]- a through train from London.
- the village lies on a busy through road.
- Swindon Town are through to the third round.
- You and I are through.
- She told him she was through with him.