still
Görünüm
İngilizce
[düzenle]Ön ad
[düzenle]still (karşılaştırma more still, üstünlük most still)
still
- kıpırdamadan veya ses çıkartmadan
- sakin, hareketsiz (su, hava vs.)
- gazsız, karbonatsız, köpürmeyen (içecek)
Örnekler
[düzenle]- She sat very still, her eyes closed.
- a still autumn day
Ad
[düzenle]still (çoğulu stills) still
- derin sessizlik ve sakinlik
- hareketsiz fotoğraf, genellikle bir film karesi.
Örnekler
[düzenle]- the still of the night
- film stills
Belirteç
[düzenle]still still
Örnekler
[düzenle]- He still lives with his mother.
- I'm afraid he's crazy. Still, he's harmless.
- Write, or better still, type, captions for the pictures.
Eylem
[düzenle]still still
- hareketsiz veya sessiz hale getirmek
Örnekler
[düzenle]- She raised her hand stilling Erica's protests.