sıkıştırmak
Görünüm
Türkçe
[düzenle]Eylem
[düzenle]sıkıştırmak (üçüncü tekil şahıs geniş zaman çekimi sıkıştırır)
- bir şeyi dar bir yere zorla sığdırmak, tıkmak
- Bilet kutusunu koltuğunun altına sıkıştırmış, elleri ceplerinde bir otobüs biletçisi geçti. - N. Cumalı
- bir nesneyi sıkıca duracak biçimde bir yere koymak, yerleştirmek veya orada tutmak
- gevşek veya seyrek olan şeyleri birbirine yaklaştırarak sıkı duruma getirmek
- İstanbul tren yahut vapurunda hele bir kimseyi biraz sıkıştırın, hemen çarpılır, çay semaveri gibi oturduğu yerde fıkır fıkır kaynamaya başlar. - R. N. Güntekin
- bir şeyin sıkışmasına, kısılmasına, ezilmesine sebep olmak
- Pınar KÜR, 2004 Küçük Oyuncu, sayfa 177 , Everest Yayınları
- "Masanın altından bacağımı sıkıştırmadığı kaldı, bir tek."
- Pınar KÜR, 2004 Küçük Oyuncu, sayfa 177 , Everest Yayınları
- ansızın, gizlice ve karşısındakinin isteyip istemediğine bakmadan bir şeyi vermek, tutuşturmak
- Eline dolu bir kadeh sıkıştırdılar. - R. H. Karay
- kaçmayacak biçimde çembere almak, kıstırmak
- Anlattığına göre Niğde yakınlarındaki köylerden birinde imiş, sıkıştırmışlar. Jandarmalarla vuruşmuş. - M. Ş. Esendal
- zorlamak
- Mehmet EROĞLU, 2020 Yarım Kalan Yürüyüş, sayfa 186 , İletişim Yayınları
- "Bahçıvanı sıkıştırınca sabah buranın anahtarını aldığını öğrendim ve..."
- Mehmet EROĞLU, 2020 Yarım Kalan Yürüyüş, sayfa 186 , İletişim Yayınları
- sarkıntılık etmek
Kaynakça
[düzenle]- Türk Dil Kurumuna göre "sıkıştırmak" maddesi